"Ya Rabbi TÜRKİYE'mizde adaleti ve merhameti hâkim kıl.
gökyüzünden rahmetini, yeryüzünden bereketini esirgeme..."


FUYUZAT-İ RABBANİYE


Abdulkadir-i Geylani Hz.(ks)akidesi

ABDULKADİR-İ GEYLANİ HZ. (KS) AKİDESİ

“Hamd o AIlah’a ki, nicelik ve niteliği O nitelemiş ve kendisi nicelik ve nitelikten pak ve münezzeh kalmıştır. Zaman ve mekanı O yaratıp meydana getirmiş ve kendisi zaman ve mekan kaydından pak kalıp izzet ve şerefle saltanatım kurmuştur, (îl-miyle, kudretiyle, rahmet ve inayetiyle) her şeyde mevcud olmuş ve fakat zarfiyetten münezzeh ve mukaddes kalmıştır. Her şeyin yanında hazır olmuş ve fakat bir şeyin yanında mekan tutmaktan çok yüce kalmıştır.

“Allah nerede”dir, dersen, onu mekanla talep etmiş olursun. “Allah nasıldır ve nicedir” dersen, Onu nitelik ve nicelikle talep etmiş olursun. Onun hakkında “ne zaman?” dersen, Onu zaman kavramiyle kayıtlamış olursun! O’nun hakkında “değil” tabirim kulla.mrsan, O’nu var oluşluktan ta’tîl etmiş olursun. O’nun hakkında “niçin” tabirim kullanacak olursan, melekütiyyet konusunda O’nunla çatışmış olursun. O’nu tenzih ederiz; öncelik O’na hastır, hiçbir şey O’nun önüne geçemez. Sonralık da O’na hastır; sonralığa ilhak edilemez. Benzerlikle kıyas olunmaz; hiçbir şekil yakınlığıyla nitelenmez. Eşlik ve çiftlikle vasıflanmaz ve ayıplanmaz. Cisimlikle tanıtlanmaz. O’nu tenzih ederiz, O’nun sam yücedir; eğer O, bir şahıs olmuş olsaydı, kemiyyeti bilinmiş olurdu. Cisim olmuş olsaydı, bir takım organlardan meydana gelmiş olurdu. Putperestleri reddederek deriz ki: Allah Bir’dir; hiç bir şeye muhtaç değildir; bütün eşya O’na muhtaç bulunuyor, çünkü O SAMED’dir. O’nun dengi ve benzeri yoktur; O’na benzerlik koşanları reddederiz. Gizli, açık, karada/denizde hayır olsun şer olsun hiç bir şey O’nun iradesi dışında hareket edemez, her şey O’nun yüksek iradesiyle hareket eder. Böylece Kaderiyye Mezhebi mensuplarım reddediyoruz. O’nun yüksek kudreti hiç bir şeye benzemez; hikmetine bir son ve sınır olmaz; böylece Hüzeliy Mezhebi mensuplarım reddediyoruz. O’nun koymuş olduğu hukuk vacibdir. Delil ve hücceti doruğuna yükselmiştir. Hiç kimsenin O’nun üzerinde bir hakkı yoktur. Bu bakımdan hiç kimse Ondan bir hak iddia edemez. Bununla Nezzamiyye Mezhebi mensuplarım reddediyoruz.

Allah adil’dir, hükümlerinde asla zulmetmez. Sadık’dır, haber verdiği hiç bir şeyde döneklik yapmaz. Öncesi olmayan bir söz ile konuşucudur. Onun sözünün başka hiç bir yaratıcısı yoktur. Kur’anı indirip en güzel konuşanlan acze düşürmüş ve böylece Muradiyye Mezhebinin hüccetlerini çürüğe çıkarmıştır. Rabbimiz ayıpları gizler; günahlan bağışlar, tevbe edenlerin tevbesini kabul buyurur. Bir kişi günahına dönecek olursa, geçmişteki günahlan (eğer tevbe edip bağışlanmışsa) tekrar dönmez. O, bağışladığı şeyi geri döndürmekten münezzehtir; haksızlık ve zulümden uzak, her türlü adaletsizlikten mukaddestir.

Biz inanıyoruz ki, Allah, mü’minlerin kalblerini bir araya getirip uyumlu kılmıştır. Kafirleri de sapıklıklarıyle başbaşa bırakıp akl-ı selîm ve iradenin kapısını açık bırakmıştır. Bununla Hişamiyye Mezhebini reddediyoruz.

Biz tasdîk ediyoruz ki, bu ümmetin fasıklan, Yahudi, Hıristiyan ve Ateşperestlerden hayırlıdır. Bununla da Ca’feriyye Mezhebini reddediyoruz. Ve biz ikrar ediyoruz ki, O, hem kendini, hem de başkasını görüyor ve O her sesi duyuyor. En gizli hal ve düşünceleri görüyor. Bununla Ka’biyye Mezhebini reddediyoruz. Halkı (yaratıkları) en güzel fıtrat üzere yaratmıştır. Onları kabir çukurunun karanlığına birer fani olarak çevirmiş ve ilk yarattığı gibi onları tekrar diriltip hayata döndürecektir. Bununla Dehriyye Mezhebini reddediyoruz.

Hesap günü insanları ve diğer, canlıları bir araya toplayacağı gün, dostlanna (rahmet ve mağfiretle) tecellî eder. Dostları da O’nu dolunayı görür gibi görürler. O, o gün perde gerisinde kalmıyacak. Mu’tezile’den rü’yeti inkar edenleri reddediyoruz. O, nasıl olur da dostlanna görünmez, perde gerisinde durup onlan hesap alanında bekletir? Bu hususta O’nun kadim ve ezelî va’dleri vardır. Va’dlerini mutlaka yerine getiricidir.

“Ey itmi’nane ermiş ruh, dön Rabbine, sen O’ndan razı, O senden razı olarak; haydi gir kullarınım içine, gir cennetime!” Fecr süresi, Ayet: 28

Sen cennetlerden huri nîmetiyle hoşnud olacağım mı zannediyorsun? Cennet bahçelerinde sündüsten yapılmış bir giy-siye kanaat getireceğim mi sanıyorsun? Mecnun Leyla’sız nasıl ferah bulup huzura kavusabilir? Amber kokusunu almadan onu sevenler nasıl eğlenip rahat edebilirler? Bir takım cesetler ki, ubudiyyet tahkîkinde erimişlerdir. Allah katında yer almakla nasıl nîmetlenmiş olmazlar? Karanlık gecelerde uykusuz kalmış bir takım gözler, Allah ile ünsiyet müşahedesine erişince nasıl lezzet almazlar? Bir takım gönüller ki, sevgi sütleriyle gıdalanmışlar, nasıl olur da Rabbanî şerbetle sulanmazlar? Bir takım ruhlar ki, beden şehrinde hapsedilmişlerdir;
nasıl olur da kudsî bahçelerde gezip tozmazlar? Oranın yüce yerlerinde eğlenmezler? Oranın susuzluğu giderici sulanndan
içmezler?

O günü nasıl tasvîr edelim, aşın derecede olan aşk ve şevki nasıl anlatalun? Aşıklar hakimi o gün arz-i endam edecek, açıktan kendini gösterecek ve bu davayı O halledip hükme
bağlıyacaktır.

O gün Mevlasmın hitabına mazhar olan, tahiyyat ile söze başlayacak; Mevlası da onu Cennet-i Adn’e buyur edecek. Ama bir takım kimseler Cennete girmek istemiyecek, Rablerinden başkasına bakmıyacaklanna and verecekler ve Ondan başka-sına niyet bağlamıyacaklar; varlık aleminden hiç bir şeye razı olmayacaklar; hem onların arzulan aşağı nesneler de olma yacak. Onlar hayatın lezzetinden ancak, övgüdeğer vuslatın hazzını almak için hicret etmişlerdi. Bu yüzden onlara ebedî rahatın kadehim sunucular şerbetler sunacak, öyle şerbetler ki hem katıksızdır, hem de yumuşak. Buna hasret olanlar üze-rinde çevrilip açıktan açığa takdim edilince, sabah akşam onları çepçevre kuşatanca, onların şadilik ve iştiyaklarım arttıracak, göz ve gönül doldurucu nürlanna doğru heveslerim çekecek. Rabbim Senin Hakk ismine andolsun ki Senin cemali-ni görmeyen bir göz herhalde sakıydir (bedbahttır). Rabbim, kendi güzelliğinle Sen bütün aşıkları öldürdün. Sana olan gönül arzusu hakkı için senin emrin altında bulunanlara merhamet ve şefkat et! öyle gönüller ki, şevk ve istekle Sana yö-nelip eriyorlar. Sana olan aşkları sebebiyle onlarda bir bakiyye kalmadı.
Şüphesiz ki, Rabbim ben Senin aşkından yana bir vasiyet üzere bulunuyorum; Sana kavuştuğum gün asla umutsuzluktan endişe etmiyorum. Ya ilahî! Senin atıfetlerin hatalanmızı silsin! Red nasıl olabilir kardeşlerim? Seher vakitlerinde rabbanî anlar ve dakikalar vardır. Semavî işaretler, melekler aleminden nefhalar vardır!

Bu mesele ve önermenin doğruluğuna delîl, kuşların ağaçlar üzerinde davudî nağmelerle ötmeleridir. Ayrıca bağ bahçe aralannda kıvnla kıvnla akan suların çağlayan sesleri, esen rüzgarların dokunup raksettirdiği ağaç dallannın sündüs giysilere bürünerek çıkardığı gönül çekici nağmeleri de buna delildir. Çünkü bunların, evet bu saydıklanmızın hepsi Allah’ın birliğini dile getirip ifade etmektedirler.

Haberiniz olsun ey muhabbet ehli! Şüphesiz ki Cenab-ı Hak seher vakti tecellî ederek şöyle seslenir: “Tevbe eden kimse varmıdır? onun tevbesini kabul edeyim! Günahının bağışlanmasını arzu eden bir kimse var mıdır? onun bütün hatalarım bağışlayayım. Benden bir bağış isteyen var mıdır, ona nîmet ve bağışlarım! bolca vereyim!”

Uyanık olun ki, ruhlar kir ve pastan arınıp safileşince, olanca güzelliğiyle ışık saçar, aydınlık verir; bir nice hallerde basma gelen dert ve musibetler eşit bir doğrultuda ona çok kolay gelir. Hiç şüphe yok ki, o ruhların gözlerinden akan yaşlann kokusu, manevî ufuklarda misk kokuşu neşreder. Onlar (fena aleminde) bir takım ayrılıkların hasretine sabrettikleri için, yüksek mertebelerdeki vuslata hak kazanmışlardır. Yine onların sözlerinin ve haberlerinin sıhhati dostlar tabakasında sened ve rivayet kabul edilir. Onlar sualsiz uçup gittiler; ihtiyaçtan yerine getirilir. Sevgi hediyesi, apaçık sabahlamıştır. Artık ,onun için güzel kafiyeler neredesiniz? Onların akidesi, Hanefî, Şafiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerinin usulü üzere idi.

Allah bizi ve sizi dinde ayrılık meydana getirip parçalanan, dağılan kimselerden korusun. Ayrılığa düşenler, okun hedefi delip geçtiği gibi dinden öylece gelip geçtiler; üzerlerinde dinden hiç bir eser görünmemektedir. Cenab-ı Hak beni de, sizi de kendilerine cennette yüksek menziller verilen altlarında ve üstlerinde ilahî füyuzatın eserleri görülen kullarından eylesin!
Allahım, rahmet ve afiyetim, halkın en şereflisi Muhammed’e ve onun hanedan ve arkadaşlanna indir! Onları saygı ve ta’zîmin en şereflisine has kıl! Onları çokça ve ebediyen, ardarda, yeni yeni esenliğe her sabah ve her akşam mazhar eyle!.
Amin!.. Amin!..

Kaynak: Gavsül Azam Abdülkadir Geylani Hz. Füyüzat-ı Rabbaniye
        YÜCE RABBİMİ MANA ALAMİNDE GÖRDÜM VE KENDİSİNE SORDUM

—   Ev  Rabbim! dedim, aşk'ın mânası

Buyurdu ki?

—   Aşk, âşıkla mâşuk arasında bir hicaptır.

R.abbim devamla buyurdu:

— .Ey Gavs-i  A'zam'  Tevbe etmek istediğin zaman,  gü­nah üzüntüsünü iş âleminden ; korku ve tehlikeleri   gönülden çıkarman  gerekir.   Bu   takdirde   Bana ulaşırsın! Aksi halde alay edenlerden, işi alaya alanlardan olursun.

Ey Gavs-i A'zam! Benim HARİM-I İSMETİME girmek istediğin zaman, artık ne mülk ve melekûte ve ne de ceberûta iltifat etme, çünkü mülk, âlimin şeytanıdır. Melekût, arifin şey­tanıdır. Ceberut vâkıfın şeytanıdır. Bunlardan birine razı olan kimse Benim katımda koğulmuşlardan sayılır.

Ey Gavs-i A'zam! Mücahede, müşahededen bir denizdir.

Bu denizin balıkları orada bekleyenlerdir. O .halde müşahede denizine girmek isteyen kimsenin. mücahedeyi seçip beğenmesi gerekir. Çünkü mücahede, müşahedenin ay'ıdır. Sonra Rabbim bana buyurdu ki:


—   Ey Gavs-i A'zam! istekliler için   mücâhede   lâzımdır, Bana olan lüzumları gibi.

—   Ey Gavs-i A'zam! Kullarımdan Bana en sevgili  olan, anası - babası ve evlâdı bulunduğu halde kalbi benimle meşgul bulunan kimsedir. O kadar ki, babası ölecek olursa onun için hiç bir üzüntü taşımaz. Evlâdı ölecek olursa, evlâd üzün­tüsü diye bir hali görülmez, işte kulum bu mertebeye yükse­lince artık o benim yanımda babasız ve evlâdsızdır. Öylesinin dengi de bulunmaz.

VE  RABBİM BUYURDU:

—           Ey Gavs-i A'zam! Benim sevgim sebebiyle baba yokluğunun tadını hissetmiyen kimse, Vahdaniyet ve Ferdâniyet lez­zetini bulamaz.

— Ey Gavs-i A'zam! Bir yerde  Bana  bakmak   istediğin zaman, içinde Benden başkası bulunmayan bir gönül seç!

Dedim ki:

—  Ya Rab! İlmin ilmi nedir?

—  İlmin ilmi, ilimden yana bilgisizliktir, buyurdu ve sonra devam etti:

—  Ey Gavs-i A'zam! Gönlü mücâhedeye   meyleden, kul'a müjde olsun!.. Gönlü şehvetlere meyleden kul'a da yazıklar ol­sun!

GAVS-I A'ZAM DİYOR Kİ:

Rabbimden Mi'rac hakkında sordum. Buyurdu ki: «Benden başka, her şeyden sıyrılıp yükselmektir. Böyle bir mi'racm ke­mâli yükselme ve huzurda sağa - sola iltifat etmemektir.»

Ve sonra buyurdu Rabbim:

— Ey Gavs-i A'zam! Benim katımda  Mİ'RAC'ı   olmayan kimsenin namazı namaz    sayılmaz.   Namazdan   mahrum   olan kimse Benim yanımda mi'racdan da mahrumdur.



     YARARLI BİR UYARMA

Rabıta ve onun keyfiyeti... Rabıta zikirden üstündür. Zira rabıta, Şeyh'in suretini düşünüp düşünce şeridinden geçirmek­tir. Böyle olunca da rabıta, mürîd için zikirden daha faydalı, daha münasibdir. Çünkü irşad makamında olan Şeyh, Cenâb-ı Hakk'a vâsıl olmakta müridi için bir vasıtadır. Mürid şeyhiyle gönül münasebeti kurup arttırdığı nisbette, içkide feyiz kay­naklan artar ve böylece yakın bir zamanda arzusuna erişir.

O halde müride gereken, önce Şeyhinde yok olmak', sonra da Allah-u Teâlâ'da fena bulmaya vâsıl olma imkânını elde et­mektir.




RAHMAN VE RAHÎM OLAN ALLAH'IN ADIYLA Çok önemli bir konu ile karşılaştığında, seni üzen bu musibetin Allah tarafından def'edilmesini arzu edecek   olursan önce, ya yatsı namazından sonra ya da seher vaktinde iki rekat namaz kıl; bu namazın her rek'atinde Fâtihâ'dan sonra onbir defa İHLAS suresini oku. Sonra da selam verdikten sonra Allah'a secde götür de arzu ve ihtiyacını iste! Başını kaldırın­ca Peygamber (A.S.) Efendimize on bir kere  salâvat-i  şerife getir. Sonra da kalkıp IRAK cihetine KIBLE'nin sağ tarafına yönelerek on bir adım atıp yürü.

Birinci adımda, Ya Şeyh Muhyiddin! söyle.    

İkinci adımda  Ey Efendimiz Muhyiddîn!

Üçüncü adımda: Ya Mevlânâ Muhyiddîn!

Dördüncü,.adımda; Ey; hizmete lâyık Muhyiddîn!

Beşinci adımda: Ey Derviş Muhyiddin!

Altıncı adımda: Ey Hoca Muhyiddin!

Yedinci adımda: Ey Sultan Muhyiddîn!

Sekizinci, adımda: Ey Şah Muhyiddîn !

Onuncu adımda: Ey Kutup Muhyiddîn !

On birinci adımda: Ey Efendiler efendisi (Seyyidler sey-

yidi Abdulkadir Muhyiddîn!

Diye çağır. Sonra şöyle söyle:

Ey Alah'ın kulcuğu, benim imdadıma yetiş. Allah'ın izniyle bana yardımcı ol! Ey insanlar ve cinlerin Şeyhi! Bana imdad eyle, ihtiyacımın yerine gelmesinde bana yardım elini uzat.

      GAVS-İ A'ZAM'IN VESÎLE ADLI MANZUMESİ

(Bu manzume, zikirden sonra okunur).

Düşünce gözüyle Hazretinin merhametine baktım,

O'nu gönüllere tecellî edip şefkatli bir dost olarak gördüm ! Sevgisinin dolu kabından bir kâse bana içirdi, Böylece benim sarhoşluğum o kaseyi sunandan oldu!

O artık her gün ve her gece bana bu şerbeti sunup durdu.

Ve beni tam bir sevgi gözüyle koruyup gözetti.

Benim kabrim Beytullah'dır, gelen onu ziyaret eder,

Ona seğirtir de izzet ve rıf'at ile yüce makama erişir. Benim sırrım, Allahın sırrıdır, halk ile seyreder. Yanıma sığın,  eğer sevgimi arzu ediyorsan!

Benim emrim, Allah'ın emridir; eğer ol! dersem oluverir;

Hepsi de Allahın emriyledir, ama sen   benim kudretime hükmet!

Mukaddes Vadide, oturmuş bir vaziyette sabahladım. TUR-İ SİNA üzerinde kendi kaftanımla belirgin oldum.

Varlık âlemi her yanda benim, için, hoş bir hal aldı;

Ben de sağlamlaştırılmış niyetimle ona lâyık oldum. Benim, şeref doruğunda dimdik .bir sancağım vardır; Onun kaaidesi öylesine yüksek ki her ümmet onun karşısında

eğiliyor.

İlim ancak benim haber verdiğim denizden gelir;

Nakil de ancak benim sahih rivayetimden olabilir. Bizim toplantımız beyaz bir inci üzerinde olur; Dostların içtimai da KABE-KAVSEYN'de vücut bulur.

İsrafil'i, Levh'i ve Rızâ'yi ayan-beyan gördüm;

İlâhî celâl nurlarım bakışımla müşahede ettim! Bütün-göklerin ötesine baktım, müşahedede bulundum; Arş, Kürsî de bunlar gibi elimde katlıdır.

Allahın bütün beldeleri hakikaten benim mukimdir;

Onun kutubları benim hükmüm ve buyruğum altındadır. Vücudum, hakikat sırrının sırrında seyretmekte; Mertebelerim ise bütün mertebelerin üstünde bulunmakta.

Anım, gözleri cilâladı, daha önce onlar göremez halde idiler;

Kopuk ve perişan halde olan âşıkların gönlünü diriltti. Bütün ilimleri ezberledim de onun alâmeti oldum. Bununla da teşrif hıl'atı üzere güzel görüntü arzettim.

Allah ile aramızdaki bütün hicapları bir bir kopardım ve

Durmadan muhabbet yolunda yükselerek seyrettim. Sevgi şerbetini sunan bana tecelli ederek dedi ki: Kalk da bana doğru gel, bu Hazretimin sevgisinde olan vuslat

şerbetidir.

Beri gel, hiç de korkma, hicapları kaldırdık,

Artık Benim şarabım ve rü'yetimle hoşça yararlan! Eriştiğim sarhoşluğumun nefisliğinden bu rü'yetle, Doğu, batı, kıble yönlerine, kara ve denize kolaçan ettim.

Böylece her cihetten bir nice sırlar bana açıklandı, Yöneldiğim her taraftan nurlar benim için belirgin oldu.

Öyle mânalara şahid oldum ki eğer onların sırrı, Yüksek dağların tepesine görünüp arz-ı endam etseydi o dağ­lar parçalanıp ufahrdı.

Onun gibi güneşin doğduğu ve sonra battığı ufuklar Ve Allahın yeryüzündeki kıt'alan, adım attığım zaman tuz-

buz olurdu.

Bütün bunları bir küre gibi elimde çevirmekteyim, Bakışımın alabildiğine uzunluğu üzerine bunlarla tavaf

etmekteyim.

Ben.,hakikaten varlığın kutublarının kutbuyum.   

Diğer bütün kutublar üzerinde izzet ve saygıdeğerliğim

vardır.

Bütün tehlike ve korkunç hallerinde bize tevessül et, Varlık ve eşya içinde himmetimle senin imdadına koşarım.

Ben, müridim için korktuğu şeylere karşı koruyucuyum. Onu her türlü şer ve fitneden muhafaza ederim.

Müridim ister doğuda  ister batıda

Hangi beldede bulunursa bulunsun onun yardımına uzanırın:

Ey bu manzumeyi yazan, söyle, korkma! Çünkü sen inayet gözüyle korunmuşsun.

"Vaktin Kaadirisi ol, Allah için ihlâs üzere bulun, Mutlu olarak, sevgi yolunda sâdık bulunarak

Atam Resûlullah'dır, ondan kasdım Muhammed.

Ben Abdülkadirim, izzet, şeref ve makamım devam etsin!

MANEVÎ SARHOŞLUK KASİDESİ

Buna "Hamriyye Kasidesi" denir. Okunmasında

sayılamayacak kadar faydalar mevcuttur. Daha

çok füyuzat-ı Semedaniyyeyi celbetmek ve Ab-dulkadir Geylânî Hazretlerinin vasıtasiyle feyiz-lere nail olmak içindir. Her bevtin ayrı bir özel­liği vardır. RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH ADIYLA

Sevgi bana visal kaseleriyle içirdi,

Manevi sarhoşluğuma dedim ki: Bana doğru gel!

 O da ban doğru koşarak, yürüyerek kâseler iğinde geldi. Artık  ben sarhoşluğumu efendiler arasında anladım: Ve sair kutublara dedim ki: Toplanıp Han'ınma gelin, girin, sizler benim adamlarımsınız.

Aşkla gelin de için, siz benim askerlerimsiniz! Topluluğa, şakilik eden kadehleri doldurun.

Sarhoşluğumdan sonra artığımı içtiniz.

Fakat ne benini yüceliğime, ne de ittisalime ulaşabildiniz.

Yüksek makamınız hep bir aradadır, fakat

Benim makamım sizin üstünüzdedir ve hep öyle yüce kalacaktır.

Ben Hakk'a yakınlıkta yalnızım,

Bu yakınlık beni kendine çevirmektedir. Celâl sahibi bana

yeterdir. Her şeyhin Bozdoğanıyım beri,

Erenler arasında benim benzer halim kimde var?

İlim öğrendim, ta ki         KUTUB oldum. Efendiler Sultanından saadete erdim.

Azim ve gayret alametli bir hıl'at bana giydirdi. Kemal tacıyla beni taçlandırdı.

Kadîmi sırrına beni muttali kıldı.

Beni teçhiz edip istediğimi verdi. Davulum gökte ve yerde çalındı, Saadet pırıltısı bana zahir oldu.

Ben Hasen'e mensubum, has oda makamımdır.

Ayaklarım erenlerin boyunları üzerindedir. Rabbim beni-bütün kutublar üzerine mütevelli eyledi. Her hâl u kârda hükmüm geçerlidir benim.

Allahın bütün beldelerine baktım,

Bir hardel gibi hükmüme bağlanmıştır. gayet sırrımı ateş üzerine atacak olsam, Ateş benim hâlimin sırrından sönüp gider.

Sırrımı bir ölü üzerine atacak olsam, Mevla'nın kudretiyle kalkıp yürüyerek bana gelir. Ve dağlar üzerine sırrımı atacak olsam,

Dağlar paramparça olup kum haline gelir.

Sırrımı denizlere atacak olsam.

Hepsi de yerin dibine geküip zeval bulur. Geçen ve sona eren his bir ay ve yıl yok ki, Olup bitenleri ulaştırıp, bana haber vermesin.

Onların bana olan bildirisi, devam eder,

O halde sen artık benimle zorlu çekişmeyi bırak !

Allah'ın beldeleri benim mülküm ve hükmüm altındadır, Benim vaktim ise öncesidir ki öncesidir ki bana safa getirdi.

    Ey, müridim! Söz gezdirenden korkma,

-Çünkü ben savaş anında bir savaşçıyım.


Rabbim bana yüksek rütbe verdi, yücelere eriştim,

Ey müridim! aşk içinde hayran ol, gönlünü hoş tut, neş'elen,

     İstediğini işle, çünkü İSİM yücedir.

İstediğini işle, çünkü İSİM yücedir.

Her velinin uğurlu bir kademi var

Ben ise Peygamberin uğurlu kademi üzerinde dolunayım !

Ben Ceyliyim ismim Muhyiddin,

Adım şanım dağların  başında, bayraklaşmıştır. Meşhur olan isim ise Abdulkadir'dir, Atam, Kemal sahibinin tâ kendisidir.




GAVS-I AZAM DİĞER BİR MANZUMESİ’NDE

DİYOR Kİ:


Veliler  üzerine  attım   burhanımı,   sırrımı,

Sırrımı   sırrından    ve  ilanından  uyuklayıp kaldılılar

Kadehim sarhoş etti, şarabımla akşamladılar.

Şuhûd ve irfanımla, sarhoş olup havran kaldılar.

Ben önceden önce tebcile değer bir KUTUB idim.

Melekler beni tavaf ettir Rabbim beni isimlendirdi.

Ceddimin bana yakın bulunduğu bir mekâna.

Ulaştığım zaman bütün perdeleri araladım!

O, yüzünün nûrundaki esrarı keşfedip açtı,

Tevhid şarabından bir kadeh doldurup bana sundu.

Evet, ben bembeyaz bir inci verıza mertebesinin sideresiyim.

Nûrlar bir bir bana.tecelli etti, onları Rabbim veerdi..

hazrete övgü değer ARŞ'a vasıl  oldum,

Rabbim hakikat şarabından sundu, münacâtıma kapı açtı.

İlâhî Arş'a ve ilâhî Levh'e nazar kıldım,

Melekler arz-ı endam etti,

Rabbim bana ad verdi. Bir nazarla bana visal tacım giydirdi,

Teşrif ve kurbiyet hıl' atını sundu.

Eğer sırrımı Dicle'ye atacak olsaydım,

Sırrımın burhanından çekilip kaybolurdu!

Ve eğer sırrımı LEZZA üzerine atmış olsaydım,

Saltanatımın azametinden onun ateşi, sönerdi!

Ve eğer sırrımı bir ölü üzerine_atmış olsaydım,

Allah'ın izniyle o dirilip kalkar ve bana seslenirdi!

İncîl üzerinde durdum, tâ ki onu şerbettim,

Tevrat'ı yorumladığı, îbranice şatırları çözdüm.

Musa'ya indirilen YEDÎ LEVHA'yı birden kavrayıp anladım,

Zebur ve Kur'ân'ın âyetlerini bir bir açıkladım!

İsâ'nın çözüm yaptığı remzi çözüp ayırdım,

Süryanice. olan bu remizle İsa ölü diriltirdi.

Henüz kardeşim ve arkadaşım Musa bin Imrân

Meydana çıkmadan önce ben ilim deryasına daldım!

Allah'ın erenlerinden olan,benim yüce mevkiime

Nâil oldu.Aslında ceddim Resulullah beni  terbiye edip büyüttü!

Ben vaktin Kaadrisiyim:Abdulkadir,

Muhyiddin ile künyelendim, aslım Geylanlı.


DİĞER BİR MANZUMESİ


Benim ocağımı tavaf et yedi defa, emânıma sığın!

Her yıl beni ziyaret için meşguliyetten sıyrıl!

Ben sırların sırrıyım,. sırrımın sırrından gelir,

Ka'bem elimin ayasıdır;bestim ise şarabımdır.

Ben ilimleri yayanım, ders ise meşguliyetim,

Alemde her imâmın  şeyhiyim ben...

Bulunduğum mecliste Arş'ı gerçekten görürüm.

Ondaki meliklerin  hepsiönümde kalkıp saygı gösterir!

Velîlerin hepsi kesin. dediler ki:

Sen halkın hepsinin üzerinde KUTUB'sun!

Dedim ki onlara susun ve dinleyin sözüm kesindir:

Kutub ancak benîm hizmetçim ve uşağımdır!

Her KUTUB tavaf eder Beytullah'ı yedi defa,

Ben ise Beyt'in kendisiyim çadırımı tavaf ediciyim.

Rabbim gözümün önünden hicab ve perdeleri kaldırdı,

Beni huzura ve has bir makama davet etti.

Yedi pordeyi birden kesip atmak; Ve İlâhî ,ARŞ'ın yanındaki  makamına  (yükselmek),

(İşte o makamda) Rabbim şeref ve izzet tacını bana giydirdi,

Bu giydirme nadide kumaş ve hüllelerle hitam buldu.

Azizlik atı , soylu atımın eyeri altındadır.             

Üzengim yüksektir, kınım ise beni himaye edicidir.

Arzu yayımı düzeltip gerdiğim, zaman,

Cehennem ateşi ondan (fırlayan) okum olur!

Yeryüzündeki diğer tarafalarının hepsi hükmüm altındadır.

Ve yer küre elimde bir güvercin yumurtası gibidir.

Güneşin doğduğu ufuk Batıda aşağı kademededir.

Adımım ise onu dikkatle aşıp geçti.

Ey müridim! Benim devamım sana kolaylık sağlar,

Şerefli bir hayat, yüksek ve saygı değer bir makam,

Ey Müridim! Beni doğuda çağıracak olursan,

Veya batıda, ya da denizlerde seyrederken...

Yardımına koşarım, atmosferin üstünde bile olsan...       

Her hasma karşı ben kaza kılıcıyım...

Haşır günü müridime şefaatçiyim ben,

Rabbim katında,sözüm  ise reddolunmaz.

Ben,hem şeyh ,hem salih, hem de veliyim,

Hem KUTUB'um ve insanların önderiyim.

Ben Kaadir olan mevlanın kuluyum,, vaktim pek hoş,

Dedem Mustafa'dır, imamlık ise bana yeter.

 Ceddime her vakit salat u selam olsun,

Hanedanına da olsun uzun müddet..


SATIH HAKKINDAKİ MANZUMESİ


Bir himmetim var ki himmetlere üstün gelir,

bir  tutkunluğum var ki Levh ile Kalem yaratılmadan

Bir dostum var ki keyfiyeti meçhul, benzeri yok

Benim bir makamım bir evim, bir de haremim var,

Bana doğru haccedip gelin, evim kurulu bir kâbe,

Beytin sahibi yanımdadır, koruluğu haremimdir.

 O ne karar kılar, nemahmurluğu kalkar.

Sevgili ona bayrak gibi sözle işâret etmedikçe

Koruluğun etrafında savaş meydanı süvarilerini buldum

Kılıçları kınında sıyrılmış ,maksatları beni yok etmekti.

Aralarında cevelân ettim, elimde onları biçecek (silâh vardı)

 Sırt çevirip hezimete uğradılar biçilmekten kurtulmak için

Kadirî tarikatımız halk arasında öyle savaşçı

 Süvarileri var ki, bu ezelde yaygı olmuş bir sırdır.

 Denizlere daldım, cevherlerini çıkardım,

Ama benim kademime üstün olan bir kadem göremedim!

İşte bu benim ASAMDIR. ki onda nice hacetlerim va

Bir gün onunla davarlarıma yaprak silkerim.

Eğer ASAMI bırakacak olsam onların yaptıklarının hepsini.

Yutar, ben onların sözünden sihirli bir kelime getirecek olsa


KASİDE-1 ŞEREFE


Gavs-ı A'zam'ın bu kasidesini. büyük velilerden Abdülganiy en-Nablusî (K.S.) Hazretleri tahmis etmiştir.


Özünüzde dönüp dolaşan kalbim.

Hâşimî makamı üzerinde düzelip doğrultusunu bulmuştur.

İşte bunun içindir ki her mânadan zevk alır ve titrerim.

Pınarlar içinde tatlı olan bir pınar yoktur,

Olanı varsa o benimdir ki en lezîz ve en güzelidir.

Benim sırrını kesinlik ifâde eden bir belgedir

Kanatların tüyleri onunla kısaltılmıştır.

Güzellikte örgülü-bağlı bir zülüf yoktur                        

Mekânda da özel bir mekân yoktur,                                  

Olanı varsa, benim konağım daha aziz ve daha yakındır.

Sizden yüksek soylu bakire, kendi dengiyle zifafa girer,

Onun merhametiyle afvi arasında yetişip meydana geldim.

Ben ona uyup ardına düşmekle yükselip belirgin oldum.

Günler ise onun güzideliğinin parlaklığım bağışladı.

Onun pınarları kaynadı ve böylece hoş oldu su içme yeri.

Güzellikte nice görünmeleri bana nişan oldu,

Nimetlerden öylesini verir ki o benim yanımda oldukça

                                                                                   büyüktür.

Yetim kalmış beyaz bir inciyi (boynuma) astım,

Soylu kızların isteyip arzu edeceği bir adam olarak sabahladım.

Onlar, hakkında akıllı kişi yolunu bulmuş olmaz ki evlenme   '

                                                                                teklifinde bulunsun...

Bununla benim hâlim, halkın şevki ve başkanlarıdır,

Onlardan (arzusuna) nail olan kimse varsa, işte o

                                                                           başkanlarıdır.

Benim kullara olan sırrım, onların gönüldaşıdır,

Ben öyle erlerdenim ki meclislerinde oturan korkmaz,

Zamanın şüpheli olaylarından da endişe etmez ve

kendisini korkutacak bir şey de görme

Tâ Ha olan Mustafa'ya nisbetim hakikattir,

Halk içinde Onun vârisleriy (le benim) sohbetim vardır.

Evet onlar öyle erlerdir ki onlara yakınlığım vardır.

Onlar öyle bir kavmdir ki her şeref basamağında

Kendilerinin ululuk, şan ve şerefleri vardır.

Her ordunun bünyesinde onların şanlı kıtası vardır.

Gayıb âleminden esen meltemi ve onun gönül alıcı

                    kokusunu kokluyorum

Böylece gönül zenginliği bu meltemin esiş noktasiyle eşit

oluyor Ben ferah verici bülbülüm ki (o vadinin) ağaçlığını

dolduruyorum

Ve çok yükseklerde usan boz renkli bir doğan kuşuyum

Hakikatlerin hepsi benim hakikatimin şarabından,

Oluşmuş ve hepsinin mercii, tarikatımın aslı olmuştur.

Ben o kimseyim ki kendi şeriatımı hıfzettiğimde,

Sevgi askerleri arzumun altında.kuşakladılar

İsteyerek bunu yaptılar, onlara meylettiğimde yalnızlığı

istemediler

Nefsin sevdigi şeyden sakınıp uzaklaştım, da niyetimi

güzelleştirdi:

Öyle bir konağa indim ki orası cidden çok yüce idi.

Her taraftan çekilip niyetimi sadeleştirdim,

O kadar ki hiç bir emel ve kuruntum olmadan sabahladı

Ve bekleye durduğum bir randevum da kalmadı.

Yüce himmetimden dolayı çöl bile darlaştı,

Size ulaşmak için kendimi arzederek sabahladığımda.

Kazaya uygunluk üzere buldum bu arzedişliğimi

Böylece durmadan RIZA meydanlarında yararlandım.

Ta ki hibe edilmeyecek bir güç ve kudret bana;bağışlandı.

Kapalı olan sırlan sizin için belirgin yaptım,

Onları Bize ait belli örtüler arasında işaretledim.

Nişanlanmış nice haller varsa şu varlıkta,

Zaman (onun için) yazılı bir hulle gibi kuşlukladı da

Renk renk çiçek verdi, biz de onun için yaldızlı motif olduk.

BİZLER ÖYLE KİMSELERİZ Kî, cinsimiz sizde aziz olur,

Hakikat toprağında da nefsimiz hoş olur.

Bizden yüz çevirmeyin, çünkü bu bizim ünsiyetimizdir,

Bizden öncekilerin güneşleri ufukta batıp kayboldu,

Ama bizim güneşimiz yücelik feleğinde ebediyen batmıyacaktır.


ŞATIH VE TEVHİD HAKKINDA MANZUMESİ

                           (V e s île)


Sahid oldum ki Allah yeteneklerin sahibidir,

Her halü karda O, tasrif ile rnînnet etmiştir.

Rabbim kendişarap kaseleri içirdi,

 Cidden beni sarhoş etti de sarhoşluğumu anladım

Cennetlerin hebsine ve kapsadığı şeyIere beni sahip kıldı,.

Âlemlerin bütün hükümdarları benim raiyyemdir.

Bizim hanımıza gir de sarab kâselerinin dolaştırıldığını

görürsün,

Ama âşıklar ancak benim artığımı içebilirler...

Varlık âleminde sevgi iddiasında bulunanın üstünde

                                     yükseltildim,

Mevlâm beni kendine yaklaştırdı, O'na nazarla    kurtuluş

                              buldum,

Benim bütün yerlerde koşup cevelân etti,

 Her yandan uzanan kaseler benim için tokuşturuldu;

Evet "yeme ve göklerde kâseler benim için tokuştu,

Gök ve yer ehli benim satvetimi bilirler...

Mülkümün şiddeti doğu ve batıyı tutmuştur

Gam ve keder ehline arkayım ve rahmetim.

Benden önce içinizde aşkı iddia edenler,

Buyursunlar, satvetime dayanabilırlerse karşıma çıksınlar.

Aşk derdinin kâseleriyle teru-taze şaraplar içtim,

Bununla kalbim, cismim ve canım ölüm tahtına çıktı.

Allahın kapısında yalnız başıma tek olarak durdum,

Bana bir ses geldi: Ey Geylânî! Huzuruma gir, dendi.

Evet bir ses geldi: Ey Geylânî gir, fakat korkma, dendi.

 «İnâyet ehlinden önce sana (sevgi) bayrâğı verildi!»

Kolum yedi kat göklerin üstündedir,

Altımdaki balığın karnı üzerine elimin ayasını koydum

Yeryüzündeki bitkilerden ne kadar .yeşereceğini

Mevcut kumların ne kadar olduğunu  bilirim!

İlâhî İlmi de bilir ve onun harflerini sayarım,

Denizlerdeki dalgaların sayısını da bilirim! Benim,

Âdem'den önce sevgide meydana gelişim vardır,

Sırrım ise, meydana gelişimden önce varlık âleminde dolaştı.

Sırrım yüce makamlarda Muhamnıed'in, nuruyla idi.

Böylece biz, nübüvvetten önce Allah'ın sırnyla idik.

Allah'ın madde alemindeki beldelerini doğusu ve

Batısıyla mülkiyetim altına aldım, istersem su halkı.

Bir lahzam ile yok edip.fenâya sevkederim

(İlahi inayetin tecellisidir bu , yoksa beşer gücü değildir).

Bana, «Sen kutub'sun» dediler, evet hazırım, dedim.

Her ân Allah'ın Kitabını okur dururum...

Levh'de olan bütün âyetlere bakıyorum.

Ve gözümün karasıyla müşahede ettiklerim,

Bizi seven, bulunduğumuz yere gelsin,


Deri gelenlerin koruluğuna girip ganimete kavuşsun.

Bana dediler ki: «Ey filân! Namazı terkettin».

Bilmezler ki ben Mekke'de namaz kılarım...

Hiç  bir cami' yoktur ki benim onda bir minberim bulunmasın.

Ve hiç bir minber yok ki benim onda bir hutbem olmasın.

Hiç bir alim yoktur ki benim ilmimle bilgin olmasın,

Hiç bir sülük eden yok ki benim usûl ve prensibimle

hareket etmesin!

Eğer Resûlullah. (A.S.) ın önceden, bir ahdi ,olmasaydı.

Cehennemin kapılarını büyüklüğümle kapatırdım

Müridim, sana müjde, yerdiğin söze vefa gerekir,

Bir üzüntüye düşersen himmetimle yardımına koşarım!

Müridim, bana yapış ve bana güvenici ol!

 Seni hem dünyada, hem de âhirette elbette koruyacağım.

Mürîdimi korktuğu geyler hakkında koruyucuyum,

Onu belâ ve serlerden kurtarırım...                                 

Ey müridim, aramızda ahdi koruyucu ol!

Olayların meydana döküleceği gün ben de terazi başında hazır

olayım!..

Ben yücelerde Muhammed'in namıyla bulunuyorum,

Kab-i kavseyn'de ise sevgililer ile toplanıyoruz.

Bir zaman Nuh ile beraber idim,varlık âlemine

Bakıp deniz ve tufanı görüyor, onu avucumda tutuyordum.

İbrahim ateşe atılınca onunla beraber idim,

Ateş ancak benim duam ile soğuyup yakmaz oldu.

İsmail'e bedel getirilen koç ile beraber idim,

Koçlar ancak benim gönül cömertliğimle indi.

Yakub'un gözü kapanıp kör olduğunda, onunla beraberdim.

Yakub'un gözleri ancak benim nefesimle iyileşip şifâ

buldu!

Yüceye çıkarken İdris ile beraber idim.

Onu Firdevs'e, en güzel cennetime oturttum!

Musa Rabbime münacaat ederken "beraberinde idim.

Musa'nın ASA'sı benim asamdan meded gördü!

Belâ zamanında Eyyub ile beraber idim,

Ona inen belâ ancak benim duamla zail oldu!

İsa beşikte konuşurken onunla beraber idim,

Dâvud'a ise güzel nağmenin zevkini verdim!

Ben zikreden, zikrolunan, zikredenen zikriyim,

Şükreden, şükrolunan, nimetin şükrüyüm!

Her gönülde ben hem âşık, hem ma'şukum,

Her nağmede hem işiten.hem işitilenim

Ben bir ve tekim, zâtımda büyüğüm,

Ben hem vasfeden, hem vasfolunan tarikat şeyhiyim!

Ben bu sözü böbürlenerek söylemedim ancak,

Müsaade geldi de halk benim hakikatimi bilsin diye.

Ben söylemek istemedim, ama bana denildi ki:

Söyle, korkma sen velayet makamında bir velîsin!

Eğer terazi cimrilik yapacak olsa.

Allah'a andolsun ki o, inayetimin ta kendisiyle, hakikat lûtfuyla (cömertliğe)

nail olacak!

Sizden istediğim hakikat yolunda yürümenizdir.

Nefsinizi öldürmenizi de size tavsiye ederim,

Çünkü Onu kırmak, tarikat ehli yanında izzet ve şeref in

mertebeleridir.

Kimin nefsi ona büyüksenmeyi telkin ederse, o daha

aşağıların gözünde bile kuğulun,

Kim de namazda tevazu' üzere ürperirse,

Allah onu bütün halk arasında aziz kılar

Ceddim Resûlullah'dır, Tâ-Hâ Muhammed,

Ben Abdulkadirim her tarikatın şeyhi


GAVS-I A'ZAM'IN BÎR KASİDESİ


"Dostum bana şeref ehli şarabından içirdi, .

Beni sarhoş etti de vecdün üzere kendimi kaybettim.

Beni. efendimin-Kab-i kavseyn'inde oturttu.

Haslık minberi üzerinde en güzel oturuşla.

 Likaa huzurunda kutublarla beraber hazır oldum,

Bir ara onlardan gâib olup yalnız müşahedeyc koyuldum.

Asıklar ancak benim artığımı içtiler,

Kâsemde arta kalanı benden sonra içtiler.

Eğer benim içtiğimi içselerdi, yüce hazretin

Katında varılacak yerimin safiyetini görürlerdi.

Henüz o şarabı içmeden sarhoş olarak akşamladılar.

Onun sademesinden de hayretler içinde kalıp gecelerdiler.

Ben dünyada bir ay'ım, başkaları ise yıldızlar,

Her yiğit işte bu kolu sever de sever...

 Benim denizim baştanbaşa bütün denizleri kuşatmıştır,

İlmim ise benden önceki şeyleri sonraki şeyleri içine almıştır!

"Sırrım diğer" sırlar arasında na'ra atar,

Ra'd meleğinin ufukta bulutlara na'ra attığı gibi.

Ey beni medheden kimse , istediğini şöyle korkma!

Sana   dünynda   da ahirette de zevk almak vardır

İzzet ve kurbetle zevk  almak istiyorsan,

Beni sevmeğe devam et ve ahdimi muhafaza edip bozma!..



     GAVS-I A'ZAM VASITASIYLE VARDIM İSTMEK

                                                  (îstîğase)

 Bu  istiğase tecrübe edilmiştir; duaların kabul olması için okunmasında fayda vardır.Ancak bazı şartlara riayet gerekir:

a) Doğru olmak,

b) Kalbi Teveccühü sağlamak,

c) İtikadı sağlamlaştırmak.

O halde ey doğru ve istekli olan kişi, çok önemli bir hace­tin olduğu zaman, bu ister dünyevî olsun ister uhrevî. salı-ge­cesi fecir doğmadan önce yatağından kalk, tastamam bir ab-dest a!. HACET NAMAZİ niyetiyle Allah için iki rekat na­maz kıl; birinci rek'atinde Fâtiha'da.n sonra KÂFÎRÛN sure­sini on bir defa oku, İkinci rek'atte ise, Fatiha'dan sonra 1HLÂS sûresini on bir defa oku ve sonra aşağıdaki sıfatla HAZRET-î GAVS'ı on bir cteta an:

«Ey Efendim Abdulkadir Muhyiddîn!»

Sonra doğu cihetine on bir adım atarak her adımda şunu söyle : "Ey Şeyh Abdulkadir! Ya Geylâni"

Ve sonra aşağıdaki iki beyti üç defa tekrarlasın;


«Sen benim zahirem olduktan geri zulüm bana ulaşır mı?

Ve Sen benim yardımcım olduğun müddetçe dünyada

haksızlığa uğrar nuyım ben?»

«Korulukta çoban bulundukça Ona ayıptır ki, Issız çölde bîr devenin, ipi zayolsun!..»

Bu iki beytten sonra şöyle söyler:

— «Ya Seyyidî Abdulkadır! Ya Geylânî! Bana yetiş, der­dime koş!» Bununla beraber hacetini Gavs-i A'zam vasıtasiyle Allah'dan iste. Çünkü muhakkak O, senin hacetini karşılamak için yardımına koşar. Her hususta olduğu gibi bu hususta da başarı Allahtandır. îhlâs üzere olmalısın, bununla birlikte kalbî teveccüh de şarttır.