"Ya Rabbi TÜRKİYE'mizde adaleti ve merhameti hâkim kıl.
gökyüzünden rahmetini, yeryüzünden bereketini esirgeme..."


İMAM-I HÜSEYİN (RA) HZ.LERİ'NİN HAYATI


İMAM-I HÜSEYİN (RA) HZ.LERİ'NİN HAYATI


İmam-ı Hüseyin B. Ali (RA) Hz.leri, Resûlullah (SAV) Efendimiz’in torunu, İmam-ı Ali (KV) Hz.leri’nin ikinci oğlu, On iki İmam’ın üçüncüsü ve Ehli Beyt’in beşincisidir. Hicreti Nebeviyyenin altıncı yılında (M.626) Medine-i Münevvere’de doğmuştur.
Cedd-i Azam, Fahri Alem (SAV) Efendimiz ellerine alıp sağ kulağına ezan, sol kulağına ikamet okuyup ismi şeriflerini Hüseyin koymuştur. İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri’nin nesebi: Hüseyin B. Ali B. Ebi Talib, B. Abdül-Müttalib B Haşim El-Kureyşi El-Haşimidir. Künyesi: Ebû Abdullah’dır. Lakabları: “Seyyidüşşühedadır”.
Ümmü Haris (RA) Hz.leri anlatır:
“Bir gün Resûlullah (SAV) Efendimiz’in huzuruna vardım. “Bir rüya gördüm, çok korktum.” diye arzettiğimde “Ne gördün?” diye sordular. “Sizin vücudunuzdan bir parça kestiler, benim yanıma eklediler.” dedim. “İyi görmüşsün. Fatıma’nın bir oğlu olacak ve senin yanında kalacaktır.” buyurdular. Bir müddet sonra İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri dünyaya geldiler.”
İbni Abbas (RA) Hz.leri rivayet ediyor: “Nebiler Nebisi bir gün sabah namazından sonra İmam-ı Ali (KV) Hz.leri’ni çağırdılar. Mescidden çıkıp Fatımatüzzehra (RA) Hz.leri’nin evine gittiler. Peygamberimiz (SAV) İmam-ı Ali (KV) Hz.leri’ne kapıda durup kimseyi içeri sokmamasını emretmişlerdi, İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri doğmuş, melekler tebrik etmek için gelmişlerdi. Sahabe-i Kiram da bütün orada idiler. İçeri girmek istediler. İmam-ı Ali (KV) Hz.leri: “İçeride dortyüz yirmi dört bin melek vardır.” dedi. Sahabe-i Kiram hadiseyi Nebiler Nebisi’ne (SAV) bildirdiler. Nebiler Nebisi (SAV) , İmam-ı Ali (KV) Hz.leri’ne: “Meleklerin sayısını nasıl bildin?” diye sordular. İmam-ı Ali (KV) Hz.leri: “Melekler grup grup geliyorlardı. Her biri bir dil ile konuşurlardı ve sayılarını bildirirlerdi.” dedi. Bunun üzerine Resûlullah (SAV) Efendimiz: “Allah aklını ziyade etsin Ya Ali!” buyurdular. Resûlullah (SAV) Efendimiz İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri doğduğu zaman kulağına: “O cennet çocuklarının efendisidir (seyyididir).” diye seslenmişti.
Yüce Allah (CC) Hz.leri Kur'an-ı Kerim'de buyuruyor ki: “Allah-ü Teâlâ sizlerden ricsi, yani her kusur ve kirleri gidermek istiyor ve sizi tam bir taharet ile temizlemek irade ediyor.”[1] Esbab-ı Kiram sordular: “Ya Resulallah! Ehli Beyt kimlerdir?” O esnada İmam-ı Ali (KV) Hz.leri geldi. Mübarek hırkasının altına aldılar. Fatımatüzzehra (RA) Hz.leri geldi. O’nu da yanına aldılar. İmam-ı Hasan ve İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri de geldiler. Onları da öbür yanlarına aldılar: “İşte bunlar benim Ehli Beytimdir.” buyurdular. Bu ayeti kerime ile ilgili Hadis-i Şerifler, Resûlüllah (SAV) Efendimiz’in iki mübarek torununu sevmenin şart olduğunu belirtmektedir.[2]
İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri’nin kutsal vücudunun karnından ayağına kadar olan kısmı fahri âleme benzerdi. Ashabın âlimlerinden, büyüklerinden olup günde bin rekat namaz kılardı. Yirmi beş defa hacca gitmiştir. İlmini, zikir ve tarikat usulünü babası Şah-ı Velayet’ten (RA) ve büyük kardeşi İmam-ı Hasan (RA) Hz.leri’nden alarak Muhammedî Kemaller ve Samedani Ruhaniyyet ile mertebe-i Kusva (en büyük mertebe)'ye nail olup Kerdendadei Emri İlâhi olmuştur.
On sene kadar imameti kübrada bulunarak Zahiren ve Batınen dini mübini Muhammediyye’yi ifa ederek kalplerin sevgilisi olmuş ve mübarek yaşları 57’ye ulaşmıştı. (Dünyada 56 yıl, 5 ay, 5 gün yaşadı)



Hicret-i Nebeviyye’nin 61'nci (M. 681) senesi Muharremin onuncu (AŞURE) Cuma günü Kerbela'da şehit edilerek mutlu başları (Rivayete göre) Şama gönderildi. Mübarek başları Mescid-i Emeviye içindedir. Diğer bir rivayete göre Medine-i Münevvere’de validesi Fatımatüzzehra (RA) annemizin yanına konmuştur. Mübarek vücutları da Kerbela’ya defnedilmiş!ir. Allah (CC) Hz.leri O’ndan razı olsun. O’nun feyizlerinden ,şefaatlerinden ve kutsal sırlarından bizi faydalandırsın. (AMİN)
Kerbela arsası tekellüfsüz bir halde hak ile bâtılı ayıran bir meydandır ve hasıl olacak şeylerin yolu için merhale ve konakların en şereflisidir. İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri zahiran babasının şehit edildiği Kûfe'ye ve gömüldüğü Necefe doğru yola çıktı. Çünkü Iraklılar onu mektuplar yollayarak adamlar göndererek kendisine biat için davet etmişlerdi fakat hakikatte İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri bile bile ölüme gidiyordu. Amcası Abbas’ın oğlu Abdullah O’na: “Gitme, yürüme, inayet et, dur!” dedi. İmam-ı Hüseyin (RA) Efendimiz’e bağlı şair Ferezdek: “Iraklıların kalbleri seninle ama kılıçları Yezit’ledir. Gitme!” dedi. İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri gidecekti. Kararını vermişti çünkü. Cebrail (AS) Nebiler Nebisi’ne (SAV) İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri’nin katledileceğinin haberini daha Resul’un (SAV) sağlığında vermişti. Bu, İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri’nin alnının yazısı idi. O metanetle yola çıktı. Müslim B. Akiylin şehid edildiğini haber aldığı halde metanetle yoluna devam etli. Kerbela’ya vardığında Fırat yolu yüzüne kapandı, metin oldu. Aşure günü bütün Akrabaları taallukat ve yaranı kardeşleri masum yavruları gözünün önünde birer birer şehit oldular. Yine de metin oldu.
Nihayet şehadet sırası en son kendisine gelince metanetle savaştı. Çünkü hareketinde şunu söyledi: “Eğer ceddim Muhammed (SAV) dini benim kanımın dökülmeden benim kanım akıtılmadıkça kuvvet ve baka bulmayacaksa ey kılıçlar, ey mızraklar, hançerler ve oklar. Benim hayatıma son verini. Yezid’e biat etmek benim için bir zillettir. Ölümü bu zillete tercih ederim.” İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri’nin tebeası yetmiş iki kişi idi. Yezid, Irak Valisi Ubeydullah b. Ziyad’a emir gönderip: “Kûfe'ye sokma!” dedi. Maksatları belli idi. İşte Kerbela faciasının manası ve inceliği, işte İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri’nin şehid olmasının sırrı budur. Nitekim İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri ilk defa yolda, ikincisi Kerbela'ya varır varmaz ve üçüncü defa olarak da Aşureden bir gece önce etrafındakilere: “Düşmanın zoru benimledir. Beni öldürmek istiyorlar ve ben de öleceğim. Sizin ölümünüze sebep olmayayım. Ben buna razı değilim, ben mani olmam, muafsınız gitmekte serbestsiniz” dediyse de yarenleri hep bir ağızdan: “Biz seni yalnız bırakmayız. Allah (CC) Hz.leri’nin Resulü’nün (SAV) halifesi ve sen imamımız yolunda ölmeye hazırız ve buna kararlıyız.” dediler.[1]
İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri ordu baş kumandanı Ömer İbni Ziyad’a bir haber yolladı. Ömer İbni Ziyad kabul etmedi ve Kerbela faciası meydana geldi. Haber şu idi: “Ben Yezid'e biat etmem. Bırakın gideyim. İslâm hudutlarından birinde vazife alayım yahut bırakın, İslâm sınırlarından öteye geceyim.”
İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri rivayete göre seksen üç kişi idiler. Karşısındakiler ise rivayete güre bin civarındaydı. Cennet gençlerinin efendisi İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri o bela sahrasında nice nasipsizlcri ceza âlemine yolladı. Nasipsizler ok alıcılara emir verip mühlet vermeden yetmiş iki mazlumu şehit ettiler. O inci mercanını yüzlerce okçu ok yağmuruna tuttular ve Ehli Beytine, yarenlerine Fırat’tan su içirmediler. Yetmiş iki küsur yerinden yara alan Şah İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri böylece bütün gayretine rağmen bir damla su içmeden çadırlarının olduğu yere atını sürdü ve çadırda hasta yatan İmam-ı Zeynel Abidin’i bağrına basıp tekrar yüzünc gözüne sürerek veda etti. Iraklı nasipsizlere: “Ben Resulü Azam’ın (SAV) torunu değilmiyim? Siz Nebiler Nebisi’ne (SAV) mahşer âleminde ne cevap vereceksiniz?” dediyse de, nasipsizler dinlemediler.
İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri, yaraların çokluğu, susuzluğun tesiriyle kuvvetten düştü. Öte yandan Yezit’ten alacağı ve göreceği iltifatı düşünerek zalim Şimir, yaraların tesiriyle yere düşen İmam-ı Hüseyin (RA) Efendimiz’in  göğsüne ayak bastı. İmam-ı Hüseyin (RA) Efendimiz: “Sen kimsin?” diye sordu. “Ben Zalim Şimir” dedi. Yüce Şah: “Benim katilim sensin” dedi. O günü vakti sordu. Zalim: “Muharrem ayının onuncu günüdür. Günlerden Cuma ve namaz vaktidir” dedi. Yüce Şah: “Ey zalim. Mühlet ver. Susuz yanmış dudaklarımla namaza durayım. Namazda iken şehid olmak bana baba mirasıdır. O zaman katlet.” dedi. İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri namaz ile meşgul iken secdede mel'un Şimir baş kaldırmasına fırsat vermeden ona şehadct şerbetini içirdi. İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri şu ayeti kerimeyi okudu:
“Onlar, o kimselerdir ki kendilerine bir belâ geldiği zaman teslimiyet göstererek biz Allah'ın kuluyuzve (öldükten sonra da) yine ona döneceğiz derler.”[2]
Hasılı zalim Şimir ve İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri’nin katilleri ahiret ukubatından evvel dünya azabına uğramadan dünyadan gitmediler. Rivayette Fatımatüzzehra (RA) Hz.leri mahşer yerine sağ omuzunda İmam-ı Hasan-ı Mücteba (RA) Hz.leri’nin zehire bulanmış gömleği, sol omuzunda Şah Şehid-i Kerbelâ İmam-ı Hüseyin (RA) Efendimiz’in kanlı elbisesi ve mübarek avucunda İmamı Aliyyül Murtaza’nın kanlı sarığı ve yalvarışları arşı tutmuş olduğu halde zulme uğradığından şikayette bulunarak şöyle diyecektir: “Ya Rabbi! Feryadıma yetiş ve ey Cebrail! Kâinatın Efendisi’ne (SAV) haber götür” der. Âlemlerin Efendisi de: “Ey gözüm nuru. Bugün yardım günüdür. Kavga vakti değil. Hasan’ın zehirli gömleğini, Hüseyin’in kanla dolu elbisesini ben dahi tozlara bulanmış saçlarımı açıp dua edelim ve günahkar ümmetlere şefaat kılalım. Ola ki, merhametlilerin en merhametlisi olan Allah (CC) Hz.leri isyan ehline rahmet kılar.” buyuracaktır.[3]


[1] İslam. Ansiklopedisi 1. Cilt. S.151
[2] El-Bakara S. A.156
[3] Saadete Ermişlerin Bahçesi


 İMAM-I HÜSEYİN (RA) HZ.LERİ'NİN ŞEHADETİ


Hicret-i Nebeviyye’nin 61'nci (M. 681) senesi Muharremin onuncu (AŞURE) Cuma günü Kerbela'da şehit edilerek mutlu başları (Rivayete göre) Şama gönderildi. Mübarek başları Mescid-i Emeviye içindedir. Diğer bir rivayete göre Medine-i Münevvere’de validesi Fatımatüzzehra (RA) annemizin yanına konmuştur. Mübarek vücutları da Kerbela’ya defnedilmiş!ir. Allah (CC) Hz.leri O’ndan razı olsun. O’nun feyizlerinden ,şefaatlerinden ve kutsal sırlarından bizi faydalandırsın. (AMİN)
Kerbela arsası tekellüfsüz bir halde hak ile bâtılı ayıran bir meydandır ve hasıl olacak şeylerin yolu için merhale ve konakların en şereflisidir. İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri zahiran babasının şehit edildiği Kûfe'ye ve gömüldüğü Necefe doğru yola çıktı. Çünkü Iraklılar onu mektuplar yollayarak adamlar göndererek kendisine biat için davet etmişlerdi fakat hakikatte İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri bile bile ölüme gidiyordu. Amcası Abbas’ın oğlu Abdullah O’na: “Gitme, yürüme, inayet et, dur!” dedi. İmam-ı Hüseyin (RA) Efendimiz’e bağlı şair Ferezdek: “Iraklıların kalbleri seninle ama kılıçları Yezit’ledir. Gitme!” dedi. İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri gidecekti. Kararını vermişti çünkü. Cebrail (AS) Nebiler Nebisi’ne (SAV) İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri’nin katledileceğinin haberini daha Resul’un (SAV) sağlığında vermişti. Bu, İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri’nin alnının yazısı idi. O metanetle yola çıktı. Müslim B. Akiylin şehid edildiğini haber aldığı halde metanetle yoluna devam etli. Kerbela’ya vardığında Fırat yolu yüzüne kapandı, metin oldu. Aşure günü bütün Akrabaları taallukat ve yaranı kardeşleri masum yavruları gözünün önünde birer birer şehit oldular. Yine de metin oldu.
Nihayet şehadet sırası en son kendisine gelince metanetle savaştı. Çünkü hareketinde şunu söyledi: “Eğer ceddim Muhammed (SAV) dini benim kanımın dökülmeden benim kanım akıtılmadıkça kuvvet ve baka bulmayacaksa ey kılıçlar, ey mızraklar, hançerler ve oklar. Benim hayatıma son verini. Yezid’e biat etmek benim için bir zillettir. Ölümü bu zillete tercih ederim.” İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri’nin tebeası yetmiş iki kişi idi. Yezid, Irak Valisi Ubeydullah b. Ziyad’a emir gönderip: “Kûfe'ye sokma!” dedi. Maksatları belli idi. İşte Kerbela faciasının manası ve inceliği, işte İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri’nin şehid olmasının sırrı budur. Nitekim İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri ilk defa yolda, ikincisi Kerbela'ya varır varmaz ve üçüncü defa olarak da Aşureden bir gece önce etrafındakilere: “Düşmanın zoru benimledir. Beni öldürmek istiyorlar ve ben de öleceğim. Sizin ölümünüze sebep olmayayım. Ben buna razı değilim, ben mani olmam, muafsınız gitmekte serbestsiniz” dediyse de yarenleri hep bir ağızdan: “Biz seni yalnız bırakmayız. Allah (CC) Hz.leri’nin Resulü’nün (SAV) halifesi ve sen imamımız yolunda ölmeye hazırız ve buna kararlıyız.” dediler.[1]
İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri ordu baş kumandanı Ömer İbni Ziyad’a bir haber yolladı. Ömer İbni Ziyad kabul etmedi ve Kerbela faciası meydana geldi. Haber şu idi: “Ben Yezid'e biat etmem. Bırakın gideyim. İslâm hudutlarından birinde vazife alayım yahut bırakın, İslâm sınırlarından öteye geceyim.”
İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri rivayete göre seksen üç kişi idiler. Karşısındakiler ise rivayete güre bin civarındaydı. Cennet gençlerinin efendisi İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri o bela sahrasında nice nasipsizlcri ceza âlemine yolladı. Nasipsizler ok alıcılara emir verip mühlet vermeden yetmiş iki mazlumu şehit ettiler. O inci mercanını yüzlerce okçu ok yağmuruna tuttular ve Ehli Beytine, yarenlerine Fırat’tan su içirmediler. Yetmiş iki küsur yerinden yara alan Şah İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri böylece bütün gayretine rağmen bir damla su içmeden çadırlarının olduğu yere atını sürdü ve çadırda hasta yatan İmam-ı Zeynel Abidin’i bağrına basıp tekrar yüzünc gözüne sürerek veda etti. Iraklı nasipsizlere: “Ben Resulü Azam’ın (SAV) torunu değilmiyim? Siz Nebiler Nebisi’ne (SAV) mahşer âleminde ne cevap vereceksiniz?” dediyse de, nasipsizler dinlemediler.
İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri, yaraların çokluğu, susuzluğun tesiriyle kuvvetten düştü. Öte yandan Yezit’ten alacağı ve göreceği iltifatı düşünerek zalim Şimir, yaraların tesiriyle yere düşen İmam-ı Hüseyin (RA) Efendimiz’in  göğsüne ayak bastı. İmam-ı Hüseyin (RA) Efendimiz: “Sen kimsin?” diye sordu. “Ben Zalim Şimir” dedi. Yüce Şah: “Benim katilim sensin” dedi. O günü vakti sordu. Zalim: “Muharrem ayının onuncu günüdür. Günlerden Cuma ve namaz vaktidir” dedi. Yüce Şah: “Ey zalim. Mühlet ver. Susuz yanmış dudaklarımla namaza durayım. Namazda iken şehid olmak bana baba mirasıdır. O zaman katlet.” dedi. İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri namaz ile meşgul iken secdede mel'un Şimir baş kaldırmasına fırsat vermeden ona şehadct şerbetini içirdi. İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri şu ayeti kerimeyi okudu:
“Onlar, o kimselerdir ki kendilerine bir belâ geldiği zaman teslimiyet göstererek biz Allah'ın kuluyuzve (öldükten sonra da) yine ona döneceğiz derler.”[2]
Hasılı zalim Şimir ve İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri’nin katilleri ahiret ukubatından evvel dünya azabına uğramadan dünyadan gitmediler. Rivayette Fatımatüzzehra (RA) Hz.leri mahşer yerine sağ omuzunda İmam-ı Hasan-ı Mücteba (RA) Hz.leri’nin zehire bulanmış gömleği, sol omuzunda Şah Şehid-i Kerbelâ İmam-ı Hüseyin (RA) Efendimiz’in kanlı elbisesi ve mübarek avucunda İmamı Aliyyül Murtaza’nın kanlı sarığı ve yalvarışları arşı tutmuş olduğu halde zulme uğradığından şikayette bulunarak şöyle diyecektir: “Ya Rabbi! Feryadıma yetiş ve ey Cebrail! Kâinatın Efendisi’ne (SAV) haber götür” der. Âlemlerin Efendisi de: “Ey gözüm nuru. Bugün yardım günüdür. Kavga vakti değil. Hasan’ın zehirli gömleğini, Hüseyin’in kanla dolu elbisesini ben dahi tozlara bulanmış saçlarımı açıp dua edelim ve günahkar ümmetlere şefaat kılalım. Ola ki, merhametlilerin en merhametlisi olan Allah (CC) Hz.leri isyan ehline rahmet kılar.” buyuracaktır.[3]

[1] İslam. Ansiklopedisi 1. Cilt. S.151
[2] El-Bakara S. A.156
[3] Saadete Ermişlerin Bahçesi




İMAM-I HÜSEYİN (RA) HZ.LERİ'NİN BAZI MENKİBELERİ

Nur neslinin iki kolbaşısı İmam-ı Hasan (RA) Hz.leri ve İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri bir gün hastalanmışlardı. Her gün, Nebiler Nebisi birkaç sahabesi ile muazzez torunlarını ziyarete geldiler. Sahabeler dediler ki: “Ya Ali! Çocukların için bir nezir yapmak istemezmisiniz?” İmam-ı Ali (KV) Hz.leri: “Elbette isterim.” dedi. Allah'ın (CC) arslanı İmam-ı Ali (KV) Hz.leri ile mü'mine hatunların şefaatçisi Cenab-ı Fatıma-i Zehra (RA) Hz.leri, Allah (CC) Hz.leri’nin rızasını taleb ve O'na şükür etmek ve yavrularının şifa bulmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz etmek üzere üç gün oruç tutmaya nezir ettiler. İmam-ı Ali (KV) Hz.leri ile Fatımatüzzehra (RA) annemiz de oruçlarını tutmaya niyet edip başladılar. İlk günün akşamı iftar vaktinde iftar yapacakları zaman kapıya bir fakir geldi. Aç olduğunu beyan etti. Cenab-ı İmam-ı Ali (KV) Hz.leri Fatımatüzzehra (RA) Hz.leri ile yiyeceklerini fakire verdiler, yine su ile niyet ettiler. Bu durum üç gün devam etti. Bunun üzerine Yüce Allah (CC) Hz.leri şu Ayet-i Kerime’yi inzal buyurdu: “(Yemeğe olan) sevgilerine ve iştahlarına rağmen yoksulu, yetimi, esiri doyururlardı.”[1]  Şanı pek Yüce Allah (CC) Hz.leri lütuf ve ihsan etti. İmam-ı Hasan (RA) Hz.leri ve İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri şifa buldular.
..........................................

Eshab-ı Kiram'dan Dıhye (RA) Hz.leri devamlı ticaret için sefere gider gelirdi. Çok güzel yüzlü idi. Cebrail (AS) çok defa Resûlüllüh (SAV) Efendimiz’in huzuruna Dıhye (RA) Hz.leri’nin şeklinde gelirdi. Bir gün Cebrail (AS) Fahri Âlem (SAV) Efendimiz’in huzurunda bulunuyordu. O zaman henüz küçük olan İmam-ı Hasan (RA) Hz.leri ve İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri’nden biri Cebrail (AS)'ı gördü. Hemen kardeşinin yanına koşarak: “Dıhye (RA) dedemizin yanında oturuyor, haydi gidelim.” dedi. Koşup mescide geldiler. Cebrail (AS)'ın dizlerine oturdular. Ellerini Cebrail (AS)'ın koynuna soktular.
Resûlüllah (SAV) Efendimiz torunlarının bu halini görünce hicab edip, mani olmak istedi. Cebrail (AS) Resûlüllah'ın (SAV) Efendimiz’in mahcup olduğunu görünce dedi ki: “Ya Resûlüllah! Niçin sıkılıyorsunuz? Fatıma (RA) teheccüt namazını kılarken Hak Teâlâ (CC) Hz.leri beni gönderirdi. Ben de bunların beşiklerini sallardım. Fatıma (RA) rahatça namazını kılardı. Çocukların bu hareketini bana karşı edepsizlik sanmayın. Bazan da bunların anneleri namazdan sonra uyurken bunlar ağlardı. Hak Teâlâ (CC) Hz.leri yine beni gönderir, anneleri uyanmasın diye beşiklerini sallardım, ağlamazlardı. Bunların yanıma gelip, ellerini koynuma sokmalarında bir mahzur yoktur.” dedi.
Resûlüllah (SAV) Efendimiz: “Ey kardeşim Cebrail (AS). Şimdi birşey yapmadılar, daha ileri giderler endişesi ile mani oldum. Çünkü, esbabımdan Dıhye (RA) isminde birisi vardır. Çok kere sefere çıkar. Her dönüşünde bunlara hediyeler getirir. Sizi Dıhye (RA) zannedip ellerini koynunuza soktular.” buyurdu. Cebrail (AS): “Ya Rabbi! Beni habibinin (SAV) yanında utandırma.” diye dua etti. Cebrail’e (AS): “Oturduğun yerde gözlerini kapa elini cennete sok, eline ne gelirse al.” diye hitap geldi. Cebrail (AS) ellerini cennete saldı. Bir yeşil salkım üzüm, bir kırmızı nar eline geldi. İmam-ı Hasan (RA) Hz.leri üzüm, İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri de narı aldı. Bunları yerlerken bir dilenci geldi. “Ey Ehli beyt, o üzüm ve nardan bana da verir misiniz?” diye sordu. Resûlüllah (SAV) Efendimiz vermek istediğinde Cebrail (AS) mani oldu: “Ya Resûlallah! O dilenci şeytandır. Cennet meyvaları ona haram iken hile ile yemek istedi.” buyurdu.
..........................................

Bir gün Resûlüllah (SAV) Efendimiz, İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri ile oğlu İbrahim (RA) Hz.leri’ni dizlerine oturttu. Cebrail (AS) gelip: “Ya Resûlallah (SAV)! Hak Teâlâ (CC) Hz.leri bu ikisinden birini alacaktır. Sen birini seç!” dedi. Nebiler Nebisi: “Eğer Hüseyin (RA) vefat ederse, benim canım yandığı gibi, Ali’nin (RA) ve Fatıma’nın (RA) da canları yanar. Eğer İbrahim (RA) giderse, en çok ben üzülürüm. Benim üzüntümü, onların üzüntüsüne tercih ediyorum.” buyurdular. Üç gün sonra oğulları İbrahim (RA) vefat etti. İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri Resûlüllah (SAV) Efendimiz’in yanına her gelişinde onu öper ve: “Selamet ve Saadet o kimseye ki, oğlum İbrahim’i (RA) ona feda ettim.” buyurdu.
İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri’nin ilk çocukluğu Resûlüllah (SAV) Efendimiz’in derin sevgi ve şefkati içinde geçti. Ancak bu hal çok sürmedi. İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri bundan sonra ilmini ve edebini babasının yanında tamamladı.[2]
..........................................

Âlemlerin Efendisi Nebiler Nebisi (SAV) bir gün İmam-ı Hasan (RA) Hz.leri ile, İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri’nin ellerinden tutarak oradakilere hitaben buyurdu ki: “Bir kimse beni, bu iki çocuğu ve bunların babasını ve anasını severse, kıyamet günü benimle beraber bulunacaktır.”[3]

[1] El-İnsan S. A.8
[2] İslam Ansiklopedisi 1.Cilt S.150
[3] Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin S.34; İmam-ı Ali (KV) Hz.leri’nin rivayet E.H.Ş.



İMAM-I HÜSEYİN (RA) HZ.LERİ HAKKINDAKİ BAZI HADİS-İ ŞERİF'LER


Nebiler Nebisi (SAV) buyuruyor: “Bunlar benim oğullarımdır, kızımın oğullarıdır. Allah'ım, ben onları seviyorum, sen de onları sev ve onları sevenleri de sev.”[1]
Devamında da buyurur ki: “Hüseyin benden, ben Hüseyin’denim (RA). Allah’ü Teâlâ (CC) Hz.leri Hüseyin'i (RA) seveni sever.”[2]
..........................................
“Beni insanlara Peygamber olarak gönderen Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri’nin hakkı için, Hüseyin B. Ali (RA), yeryüzünün merkezinin süsüdür. Ondan ziyade süs, göklerin tabakalarıdır.”[3]
..........................................

“Ben bir ağaca benzerim. Fatıma (RA) bunun kökü, Ali (RA) gövdesi, Hasan ve Hüseyin (RA) meyvesidir.”[4]
..........................................

“Genç olarak, cennete girenlerin Seyyidi Hasan (RA)ve Hüseyindir (RA).”[5]
..........................................

“Hüseyin (RA) benden, ben de Hüseyin’denim (RA). Hüseyin’i (RA) seveni Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri sever. Hüseyin (RA) torunlardan bir torundur.”[6]
..........................................

“Kim Hasan (RA) ve Hüseyin’i (RA) severse beni sevmiş olur, kim onların düşmanıysa benim düşmanımdır.”[7]
..........................................

“Beni ve benimle baraber Hasan (RA) ve Hüseyin’i (RA), babaları Ali (RA) ve anneleri Fatıma’yı (RA) sevenler, kıyamet günü yakınlarımdır.”[8]
..........................................

“Her kız çocuğunun oğulları o kıza, yani analarına nisbct olunurlar. Ancak Fatımatüz- Zehra'nın (RA) çocukları bu hükmün dışındadır. Zira onların velileri benim. Onlar sahih neseble benim sayılırlar. Kısacası onların babaları benim.”[9]
..........................................

“Her ana çocuğunun bir akrabası vardır. Bundan Fatım’nın (RA) iki çocuğu hariçtir ki, onların yakını ve akrabası benim.”[10]
..........................................

“Her sebep ve neseb, kıyamet gününde kesilir. Benim sebep ve nesebim bundan hariçtir ki kesilmez.”[11]
..........................................

“Ben size (Hasan (RA) ve Hüseyin (RA) Efendilerimiz) karşı savaşanlara karşı savaşçı, barışanlara karşı da barışçıyım.”[12]
..........................................

“Ben, Ali (RA), Fatıma (RA), Hasan (RA) ve Hüseyin (RA) kıyamet gününde arşın altında bir kubbedeyiz.”[13]
..........................................

“Hasan (RA) benden, Hüseyin (RA) Ali'dendir(RA).”[14]

[1] Üsame B. Zeyd (RA) Hz.leri’nden Riv. E.H.Ş. ; İslam Ansiklopedisi S.149
[2] İslam Ansiklopedisi S.149
[3] Ubeyy B. Kâ'b (RA)Hz.leri’nden Riv. E.H.Ş.; İslam Ansiklopedisi S.150
[4] İslam Ansiklopedisi S.152
[5] İslam Ansiklopedisi S.152
[6] Ahmed B. Hanbel  Müsned 4.Cilt S.172
[7] Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin S.231
[8] Şifa-i Şerif, Kadi İyad, 2.Cilt S.16
[9] El-Fethül Kebir. Es-Süyuti, 2.Cilt S.323
[10] Taberani, Fatımatüz-Zehra (RA) Hz.leri’nden Riv. E.H.Ş.
[11] Buharı ve Müslim
[12] Tirmizi
[13] Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin S.42
[14] İhya-u Ulumiddin