"Ya Rabbi TÜRKİYE'mizde adaleti ve merhameti hâkim kıl.
gökyüzünden rahmetini, yeryüzünden bereketini esirgeme..."


FITIR SADAKASI



IX. FITIR SADAKASI
Fıtr sözlükte "orucu açmak", fıtra da "yaratılış" anlamına gelir. Türkçe'de
fitre şeklinde söylenen "fıtır sadakası" dinî bir terim olarak şöyle tanımlanabilir:
"Ramazan bayramına kavuşan ve temel ihtiyaçlarının dışında
belli bir miktar mala sahip olan müslümanların kendileri ve velâyetleri altındaki
kişiler için yerine getirmekle yükümlü oldukları malî bir ibadet"tir.
Fıtır sadakasına baş zekâtı ve beden zekâtı da denmektedir. Bu isimlendirmeler
onun şahsa bağlı, şahıs başına konmuş bir malî yükümlülük olması
özelliğine dayanmaktadır.
Fıtır sadakası, ramazan orucunun farz olduğu hicrî 2. yılın Şâban
ayında, zekâttan önce farz kılınmıştır. Dinî bir yükümlülük oluşunun dayanağı
hadislerdir. Bu hadisler aynı zamanda Hz. Peygamber devrindeki fıtır
sadakası uygulamalarını da göstermektedir.
Abdullah b. Ömer'in rivayetine göre: "Hz. Peygamber fıtır sadakasını 1
sâ‘ (ölçek) hurma ve 1 sâ‘ arpa olmak üzere köle, erkek, kadın, küçük ve
büyüklere farz kılmış ve insanlar (bayram) namazına çıkmadan önce verilmesini
emretmiştir" (Buhârî, “Zekât”, 76; Müslim, “Zekât”, 12).
Bu konuda Ebû Saîd el-Hudrî'den gelen bir rivayet de şöyledir: "Biz Peygamber
devrinde fitreyi yiyecek maddelerinden 1 sâ‘ olarak verirdik. O zaman
bizim yiyeceğimiz arpa, kuru üzüm, hurma ve keş (yağı alınmış peynir)
idi " (Buhârî, “Zekât”, 74).
Yukarıdaki hadislerin yanı sıra hemen bütün kaynaklarda fıtır sadakası
ile ilgili benzer anlamda başka hadisler de nakledilir.
Bu konudaki hadislerin değerlendirilmesi ile dört fıkıh mezhebinde fıtır
sadakası emrinin kesin ve bağlayıcı bir yükümlülük içerdiği sonucuna varılmıştır.
Ancak böyle bir durumda farz ve vâcip terimlerini eş anlamlı kullanan
ve hükmün dayanağını oluşturan delilin zannîlik ve katîliği arasında
fark gözetmeyen Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîler fıtır sadakasının farz olduğunu
söylemişlerdir.
Hanefîler ise, ilgili hadislerin rivayet yollarını dikkate alarak fıtır sadakasının
farz değil, vâcip olduğu görüşüne varmışlardır. Hanefîler'e göre farz,
kesin delil ile sabit olan hükümdür; vâcip ise zannî delil ile sabit olan hükümdür.
Ancak vâcip de farz gibi amelî yönden gereklilik ifade eder. Bunun
için Hanefîler'e göre de fıtır sadakası, yerine getirilmesi gerekli malî bir ibadettir.
İfa edilmemesi dinî sorumluluğu ve âhirette cezayı muciptir.
502 İLMİHAL
A) FITIR SADAKASININ ÖNEMİ
Abdullah b. Abbas'tan rivayet edilen bir hadiste fıtır sadakasının, oruçluları
gereksiz ve çirkin sözlerinden (günahlarından) arındırmak ve yoksullara
gıda temini için farz kılındığı bildirilir (Ebû Dâvûd, “Zekât”, 17; Müsned,
II, 277). Hadisten anlaşıldığına göre fıtır sadakası, oruç tutan müslümanın,
oruçluya yakışmayan davranışlarla zedelenen ibadetinin eksikliklerini tamamlar,
aynı zamanda yoksulların bayram sevincine katılmalarını sağlar.
Fıtır sadakası -zekâttan farklı olarak- geniş bir mükellef kitlesi tarafından
yerine getirilir. Bu sayede her müslüman, yoksul din kardeşine malî yardımda
bulunmanın sevincini yaşar, devamlı bağış almanın ezikliğinden bir an için
dahi olsa kurtulur. Ramazan boyu tuttukları oruçlarla ruh yapıları güçlenen
fakirler, maddî yönden de güç kazanarak zenginlerle birlikte ve aynı coşku ile
bayrama iştirak ederler. Karşılıklı sevgi ve kardeşlik bağları pekişir; böylece
toplumda kaynaşma, paylaşma ortamı oluşur.
B) FITIR SADAKASIYLA MÜKELLEFİYET
Fıtır sadakasının dinen gerekmesinin (vücûb) sebebi, ilgili hadislere dayanılarak
"sağ olma" (sağ olarak ramazan bayramına kavuşmuş olma) şeklinde
belirlenmiştir. Bu yüzden, fıtır sadakası, fıkıh eserlerinde "baş"a izâfe
edilerek "zekâtü'r-re's" (baş zekâtı) şeklinde anılmıştır. Bir başka anlatımla,
fıtır sadakası yükümlülüğü, yüce Allah'ın kişiye (ve velâyeti altındakilere)
canını bağışlamış olmasına karşılık bir şükran davranışı olmak üzere konmuş
bir hükümdür. Bu sebeple fıtır sadakası Türkçe'de "can, baş sadakası"
diye de anılır. Ayrıca bu ibadet o yılın oruç farîzasını eda edebilen
müslüman bakımından, bunu nasip etmesinden ötürü ulu yaratanına şükürde
bulunma anlamı da taşır. Nitekim Şâfiîler ramazan orucunu fitrenin
ikinci bir vücûb sebebi saymışlardır. Ancak fıtır sadakasının vâcip olması
için ramazan orucunu tutmuş olmak şart değildir.
Vücûb şartı, sebebi meydana gelmiş olan hükümle yükümlü sayılmak
için aranan şartları ifade eder. Yukarıda belirtildiği üzere (ramazan bayramı
vaktinde) sağ olarak bulunma fıtır sadakasının vücûb sebebidir. Ancak sebebin
bulunması, söz gelimi kendi ihtiyaçlarını dahi karşılayamayan fakir bir
müslümanın belirtilen vakte sağ olarak kavuşması onun fıtır sadakası yükümlüsü
olduğunu göstermez. Yükümlü sayılmak için bazı şartların bulunması
gerekir ki, bunlar fıtır sadakasının vücûb şartlarıdır.
ZEKÂT 503
Fıtır sadakası ile ilgili hadisler, genel olarak bütün müslüman fertler için
fıtır sadakası ödenmesi gereğini belirtmektedir. Bununla birlikte, bir kimsenin
ister kendisi ister kendi dışındaki kişiler bakımından fıtır sadakası yükümlüsü
sayılması için bulunması gereken şartlar ve bu şartların kapsamı
ile ilgili olarak mezhepler arasında ictihad farklılıkları vardır.
1. Müslüman Olmak. Fıtır sadakasının vâcip sayılması için yükümlünün
müslüman olması gerektiği hususunda İslâm bilginleri fikir birliği içindedirler.
Ancak, Şâfiî mezhebinde sahih kabul edilen bir görüşe göre, gayri müslim bir
kimsenin bakmakla yükümlü olduğu müslüman yakınının fitresini ödemesi
gerekir. Öte yandan Hanefî bilginlere göre bir müslüman, gayri müslim olan
kölesinin fitresini vermekle de yükümlüdür.
2. Mal Varlığı. Hanefîler'e göre fıtır sadakası yükümlüsü sayılmak için
kişinin varlıklı olması gerekir. Varlıklı olma ölçüsü, zekâtta olduğu gibi nisab
miktarına, meselâ -bu iki meblağ kıymetçe eşit olduğunda- 20 miskal altın
veya 200 dirhem gümüş kıymetine denk mala sahip olmaktır. Yine zekâtta
olduğu gibi temel ihtiyaçlar (havâic-i asliyye) bu miktarın dışındadır. Ancak
zekâttan farklı olarak, fıtır sadakasının vücûbu için sahip olunan malın
"artıcı" özellikte olması ve üzerinden bir yıl geçmiş bulunması gerekmez.
Bir başka anlatımla, Hanefîler'e göre meskeni, ev eşyası, elbiseleri, bineği,
silâhı ve ailesinin bir yıllık geçim masrafları ile borçları dışında artıcı
nitelikte olsun olmasın 20 miskal altın değerinde malı olan kimse -bu mala
sahip olduktan sonra bir yıl geçmiş olma şartı da aranmaksızın- fıtır
sadakası ile yükümlüdür.
Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre ise, fıtır sadakasının vücûbu
için zenginlik ölçüsü olan nisaba mâlik olmak şart olmayıp, zengin fakir her
müslüman fitre ile yükümlüdür. Ancak bu bilginlere göre fıtır sadakası yükümlülüğü
için kişinin, temel ihtiyaçlarının yanı sıra bayram günü ve gecesine
yetecek kadar azığa sahip olması şarttır. Mâlikîler'e göre, ödeyebilme
umudu varsa, kişi borç alarak fitre vecîbesini yerine getirmelidir.
Fıtır sadakası ile yükümlü olan kimse sahip olduğu malı kaybetse veya bu
mal nisabın altına düşse de fitre yükümlülüğü sona ermez. Fakat fitre borcu
olan bir mükellef ölürse -Hanefîler'e göre- bu borç terekesinden ayrılıp ödenmez;
ancak mirasçıları kendiliklerinden öderlerse bu iyi olur. Fakihlerin çoğunluğuna
göre ise terekeden fitre borcu ödenmelidir.
Klasik kaynaklarda fıtır sadakasıyla mükellefiyet için hürriyet şartından
söz edilir ve kölelerin fıtır sadakasıyla mükellef olmadıkları belirtilir. Bunun
504 İLMİHAL
da sebebi, o dönemlerde bütün toplumlarda yaygın olarak bulunan kölelerin,
yine mevcut telakkiler sebebiyle mülkiyet hakkının bulunmayışıdır.
Bunun için de kölelerin fitrelerinin sahipleri tarafından verilmesi gerektiği
belirtilmiştir.
3. Ehliyet. Fakihlerin büyük çoğunluğuna göre, fıtır sadakasının malî
yükümlülük yönü ağır bastığı için, yükümlünün âkıl ve bâliğ olması şart
değildir. Konuya bu açıdan bakan üç mezhep imamının yanı sıra Hanefî
imamlardan Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf'a göre, mal varlığına ilişkin şartı taşıyan
küçüğün ve akıl hastasının malından da fıtır sadakası verilmesi gerekir.
Fıtır sadakasında ibadet yönünü üstün kabul eden İmam Muhammed ve
Züfer'e göre ise böyle kişilerin malından fıtır sadakası verilmesi gerekmez.
4. Velâyet ve Bakmakla Yükümlülük. Kişinin kendi dışındaki kimselerin
fıtır sadakası ile yükümlü sayılması için, bunların kendi velâyeti altında
olan ve bakmakla mükellef bulunduğu kimselerden olmaları gerekir.
Buna göre:
Gerekli mal varlığına sahip bulunan bir müslüman, velâyeti altında bulunan
ve mal varlığı fıtır sadakası ödemeye elverişli olmayan küçüklerin,
akıl hastalarının ve akıl zayıflarının (ma‘tûh) fıtır sadakasını ödemekle yükümlüdür.
Dört mezhebe göre, mükellefin bulûğ çağına gelmemiş çocukları
ile akıl hastalığı veya zayıflığı sebebiyle velâyeti altında bulunan büyük
çocukları ve diğer yakınları bu kapsamdadır.
Bunların dışındaki kimselere gelince:
Hanefîler'e göre, vefat eden oğulun çocukları ve -müslüman olsun gayri
müslim olsun- ticaret amacıyla alınmış olmayıp hizmet amacıyla bulundurulan
köleler için fitre ödenmesi gerekir. Buna karşılık kişinin, bakımını üstlendiği
kişiler de olsa, ana babası, büyük çocukları, karısı, kardeşleri ve diğer
yakınları için fitre ödemesi gerekmez. Fakat vekâletleri olmadığı halde
bunlar için ödeme yapsa geçerli olur.
Hanefîler dışındaki bilginlere göre ise, kendisine fitre vâcip olan kişinin
-gücü varsa- müslüman ve bakmakla yükümlü olduğu (ana baba gibi) akrabası,
karısı ve köleleri için de fitre vermesi gerekir. Ebû Hanîfe'ye göre, evli
kadınlar fitrelerini kendileri öderler. Mâlikî mezhebinde, babanın kız çocuğu
ile ilgili fitre yükümlülüğü kızın koca evine intikali zamanına kadar devam
eder.
ZEKÂT 505
5. Vakit. Hanefîler'e göre fıtır sadakası ramazan bayramının 1. günü
fecrin doğuşu ile (tan yeri ağarınca) vâcip olur. Çünkü fitre bayrama izâfe
edilmiş, ona ait kılınmıştır. Böylece oruç tutmanın haram olduğu bir günde,
fitre ile fakir müslümanların sevindirilerek bayrama iştirakleri amaçlanmıştır.
Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre ise fitre ramazanın son günü
güneşin batması ile vâcip olur.
Bu durumda Hanefîler'e göre bayram gecesi müslüman olan kişinin,
veya o gece doğan çocuğun fitresinin verilmesi gerekir. Fakihlerin çoğunluğuna
göre ise bu kişiler fitre ile mükellef değillerdir. Hanefîler'e göre ramazan
bayramının ilk günü fecrin doğumundan önce vefat eden veya fecirden
sonra doğan çocuk için fitre vâcip olmaz. Fakihlerin çoğunluğuna göre bu
iki durumda da kişilere fitre yükümlülüğü doğar.
C) ÖDEME VAKTİ
Yukarıda belirtildiği üzere, fıtır sadakası ile yükümlü olma vakti (vücûb
vakti) Hanefîler'e göre ramazan bayramının 1. günü tan yerinin ağarması,
çoğunluğa göre ise ramazanın son günü güneşin batması anıdır. Fıtır sadakasını
yerine getirmenin geçerliliği (sıhhati) için hangi zaman dilimi içinde
ödenmiş olması gerektiği hususunda da farklı ictihadlar vardır.
Önce belirtilmelidir ki, dört mezhepte de fıtır sadakasının ramazan bayramından
bir veya iki gün öncesi ile bayram namazı vakti arasında kalan
süre içinde geçerli olarak "edâ" edilebileceği görüşleri hâkimdir. Bu süreden
öncesi ve sonrası hakkındaki görüşler özetle şöyledir:
Hanefî mezhebinde fetvaya esas olan görüşe göre fıtır sadakası, ramazan
ayının girmesinden itibaren ödenebilir. Ramazan ayı girmeden bile verilebileceği
görüşünde olanlar vardır. Bayram gününden sonraya bırakılması
halinde de fitre yükümlülüğü devam eder ve ilk fırsatta ödenmesi gerekir.
Şâfiî mezhebine göre, fitre ramazan ayının başlangıcından itibaren ödenebilir,
daha önce ödenmez. Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre ise ancak
ramazan bayramından bir veya iki gün önce verilebilir, daha önce verilemez.
Diğer taraftan bu üç mezhebe göre, fitrenin bayramın 1. günü güneşin
batışına kadar eda edilmesi geçerlidir. Özürsüz olarak bu vakitten sonraya
bırakılması haramdır ve geciktirmekten ötürü fitreyi yerine getirmekle yükümlü
olan kişi günahkâr olur. Fakat fitre borcu zimmetten düşmediği için,
daha sonraki günlerde kazâ yoluyla yerine getirilmesi gerekir.
506 İLMİHAL
Özet olarak, bütün mezheplere göre, fitrenin Hz. Peygamber'in uygulamasına
binaen bayram namazına gitmeden önce verilmesi müstehaptır.
Bununla birlikte bilginler, yine Hz. Peygamber'in hadislerinde ifade edilen
yoksulların ihtiyaçlarının giderilmesi amacına uygun olarak fitrenin bayramdan
bir-iki gün önce ödenmesini teşvik etmişlerdir. Fitrenin bayramın
birinci gününden sonraya bırakılması ise câiz değildir; ancak zamanında
ödenmemiş olmasından dolayı fitre yükümlülüğü sona ermez.
D) FITIR SADAKASININ ÖDENMESİ
a) Miktarı
Fıtır sadakası ile ilgili hadislerde Hz. Peygamber zamanında bu malî mükellefiyetin
hurma, arpa, kuru üzüm gibi o dönemin yaygın gıda maddelerinden
1 sâ‘ (ölçek) olarak ödendiği belirtilmekle beraber, yine bu devirde
buğdaydan da 1/2 sâ‘ olmak üzere fitre verildiğini gösteren hadisler vardır.
Abdullah b. Sa‘lebe'den rivayet edilen bir hadiste Hz. Peygamber'in buğdaydan
1/2 sâ‘ fıtır sadakası vermeyi emrettiği ifade olunmuştur (bk. Ebû
Dâvûd, “Zekât”, 20).
Ayrıca Abdullah b. Abbas, Basra Camii minberinde ramazanın son günü
okuduğu bir hutbede Basralılar'a Hz. Peygamber'in fıtır sadakası uygulamasını
öğretirken, Rasûlullah'ın hurmadan 1 sâ‘, buğdaydan 1/2 sâ‘ takdir
etmiş olduğunu bildirmiştir (bk. Ebû Dâvûd, “Zekât”, 20).
Buğdaydan verilecek fitre miktarının, fitre verilecek maddelere ve miktarlarına
ilişkin hadislerde belirtilmesinin yanı sıra, bu miktarın Muâviye
zamanında tesbit edilmiş olduğunu bildiren rivayetler de vardır. Bu hususta
Ebû Saîd el-Hudrî'den gelen bir rivayet şöyledir:
"Biz fıtır sadakasını Hz. Peygamber zamanında taamdan 1 sâ‘, hurmadan
1 sâ‘, arpadan 1 sâ‘ ve kuru üzümden 1 sâ‘ olarak verirdik. Muâviye
zamanına kadar bu böyle devam etti. Muâviye halifeliği zamanında hacca
geldi, minbere çıkarak bir konuşma yaptı ve şöyle dedi: ‘Ben iki müd (1/2
sâ‘) Şam buğdayının, 1 sâ‘ hurmaya eşit olduğunu görüyorum’. Bundan
sonra insanlar onun görüşünü kabul ederek, buğdaydan fıtır sadakasını 1/2
sâ‘ olarak vermeye başladılar" (bk. Buhârî, “Zekât”, 76).
Bu hadis ve haberleri değerlendiren fakihler fıtır sadakasının cins ve
miktarlarını aşağıdaki şekilde tesbit etmişlerdir:
ZEKÂT 507
Hanefîler'e göre fıtır sadakası buğday, arpa, hurma ve kuru üzüm olmak
üzere dört nevi gıda maddesinden verilir. Bunlar içinde buğdaydan (buna
buğday unu ve kavut da dahildir) 1/2 sâ‘, diğerlerinden 1 sâ‘ fitre verilir.
Şâfiîler'e göre fitre her çeşit hububattan, hurma ve kuru üzümden 1 sâ‘
olarak verilir. Ancak fitre ülkede veya mükellefin bulunduğu bölgede en çok
tüketilen gıda maddelerinden biri olarak ödenmelidir.
Mâlikîler'e göre fitre buğday, arpa, darı, hurma, kuru üzüm, keş gibi
gıda maddelerinden olmak şartıyla, bunların ülkede en çok tüketileninden 1
sâ‘ olarak verilir.
Hanbelîler'e göre ise fitre, naslarda zikredilen buğday, arpa, hurma, kuru
üzüm ve keşten 1 sâ‘ olarak verilir. Bu maddeler bulunmaz ise diğer hububat
ve meyve türlerinden verilebilir.
Görüldüğü gibi fitre fakihlerin çoğunluğuna göre, buğday dahil yukarıda
sayılan bütün gıda maddelerinden 1 sâ‘ olarak verilmektedir. Hanefîler'e göre
diğerlerinde aynı olsa da buğdaydan 1/2 sâ‘ verilmektedir.
Sâ‘, bir hacim ölçüsü birimi olup 2.75 litredir.
Klasik fıkıh kaynaklarındaki bilgi ve ölçüler böyledir. Ancak, Hz. Peygamber
dönemindeki uygulamalar dikkatlice izlendiğinde ve fıtır sadakasının
mahiyeti ve gayesi de göz önünde bulundurulduğunda, günümüzde
fitrenin bu gıda maddelerinden biriyle ve bu ölçülere göre ödenmesinin yeterli,
hatta doğru olmayacağı söylenebilir. Çünkü rivayetler, o dönemde bu
gıda maddelerinin toplumun temel tüketim maddeleri olduğunu ve miktarlar
arasında da denkliğin bulunduğunu göstermektedir. Öte yandan fitre ile, bir
fakirin içinde yaşadığı toplumun hayat standardına göre bir günlük yiyeceğinin
karşılanması ve onun da müslüman toplumun üyesi olmanın hazzına
ve bayram sevincine iştirak ettirilmesi hedeflenmiş olmalıdır. Bu ve benzeri
mülâhazalardan hareketle günümüz İslâm bilginleri, fıtır sadakasının tesbiti
konusunda iki ölçüden birinin esas alınması gerektiği görüşündedir:
1. Hadislerde geçen gıda maddelerinin 1'er sâ‘ının para cinsinden ortalamasının
alınması. Bu uygulama ile, ramazan ayında kuru üzüm, hurma,
buğday ve arpa gibi maddelerin çeşitli kalitelerine göre belirlenmiş birbirinden
çok farklı birçok rakamın ortaya çıkması ve müslümanların bu durum
karşısında tereddüde düşmesi önlenmiş olacaktır.
2. Fitre miktarı olarak, bir şahsın bir günlük normal yiyeceğini sağlayacak
miktarın ölçü alınması. Bu miktarın hadislerde zikredilen gıda maddele508
İLMİHAL
rinden en ucuzunun bedelinden daha düşük olmaması da gerekir. Bu usul
benimsendiğinde fitre verilecek fakirin hayat şartlarına göre bir günlük gıda
ihtiyacı değil fitre veren kimsenin kendi günlük gıda tüketim ortalamasının
ölçü alınması, fitrenin mâna ve gayesine daha uygundur. Kur'an'da yemin
kefâretiyle ilgili olarak "Ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on
fakire yedirmek" (el-Mâide 5/89) ifadesi böyle bir ölçünün alınmasını haklı
ve gerekli kılmaktadır. İmam Şâfiî'nin ictihadı da, herkesin ortalama olarak
tükettiği yiyecek maddelerinden fitre vermesi gerektiği şeklindedir (Şâfiî, elÜmm,
II, 59).
b) Ödeme Şekli
Fitre bir ibadet olduğundan, bu vecîbenin geçerli olarak yerine getirilmiş
olması için niyet şarttır. Fitre ayrılırken niyet edilebileceği gibi, onu verirken
de niyet edilebilir. Niyet, bu ödemeyi Allah rızâsı için fitre olarak yaptığını
gönülden geçirmek veya dil ile söylemekten ibarettir. Bunu fakire verirken
"bu fitredir" demeye gerek yoktur.
Fakihlerin çoğunluğuna göre fitre kıymet (para) olarak ödenemez. Hangi
gıda maddesinden ödenecekse, -ki bu, o bölgenin en çok tüketilen maddesi
olacaktır- o maddeden verilmelidir. Hanefîler'e göre fitre para olarak da verilebilir.
Hatta bu usul, fakire acil ihtiyacını giderme imkânı vereceğinden
daha uygun bulunmuştur.
Tekrar ifade edelim ki, hadislerde fitre ölçüsü olarak tesbit edilen ve ileri
dönemlerde de ölçü alınmaya devam edilen bu miktarlar asgari sınırlardır.
Bu gıda maddeleri ve miktarlar, İslâm'ın ilk tebliğ edildiği çevrenin maddî
şartları ve beslenme imkânlarına göre belirlenmiştir. Bu konudaki Hz. Peygamber'in
emir ve tavsiyeleri, fakirlerin böyle günde el avuç açmaktan kurtarılması,
onların da doyurulup bayram sevincine iştirak ettirilmesi yönündedir.
Fitre ödenirken bu gaye ve ölçülerin göz önünde bulundurulması, bu
dinî mükellefiyetin hikmetlerine daha uygun düşmektedir. O halde kişi ekonomik
durumuna ve içinde yaşadığı ortama göre fakirin en az bir günlük
yiyecek-içecek ihtiyacını karşılayacak bir parayı fitre olarak tesbit edip vermelidir.
Şöyle ki, ailenin bir aylık mutfak masrafı otuz güne, sonra aile fertlerinin
sayısına bölünür. Çıkan rakam kişinin kendi ekonomik seviyesine
göre ortalama bir günlük gıda masrafını gösterir.
Fitre ödemesinin "temlik" sûretinde yapılması gerekir. Meselâ fitre mükellefinin,
bir fakirden alacağına mahsup ederek ona fitre ödemesi geçerli
olmaz.
ZEKÂT 509
c) Fitre Verilebilecek Kimseler
Fıtır sadakasının sarf yerleri ile zekâtın sarf yerlerinin aynı olduğu hususunda
fakihler görüş birliği içindedirler. Buna göre, zekât verilemeyen kimselere
fitre de verilemez. Şu kadar var ki, gayri müslimlere zekât verilemeyeceği
noktasında bilginler ittifak etmiş olmakla birlikte, Ebû Hanîfe'ye göre İslâm
ülkesi vatandaşı olan Ehl-i kitaba (zimmî) fitre verilebilir. Ebû Yûsuf'a ve fakihlerin
çoğunluğuna göre ise zimmîye fitre verilemez. Hanefî mezhebinde
Ebû Yûsuf'un görüşü fetvada esas alınmıştır.
Kendilerine fitre verilemeyecek kişiler şunlardır: Dinen zengin sayılanlar,
fitre yükümlüsünün zevcesi, usulü (ana-babası, dede ve nineleri), fürûu (çocukları
ve torunları), bakmakla yükümlü olduğu yakınları. Zenginlik hakkında
değişik ölçüler belirtilmiştir; Hanefîler'e göre, artıcı nitelikte olsun olmasın
nisab miktarı malı olan kişiye fitre verilemez.
Fitre verilirken, mükellefin bulunduğu yerdeki fakirlere, uzakta otursalar
da fakir akrabalara, iyi ahlâk sahibi ve geliri giderini karşılayamayanlara
öncelik verilmelidir.
Bir kimse fitresini bir fakire verebileceği gibi, birkaç fakire de dağıtabilir.
Ayrıca birçok kişi de fitrelerini bir fakire verebilirler.